ŞENEL AĞIL
1982-2017
Şehir: Sinop
Doğum Yılı: 25.01.1982
Şehadet Yeri ve Tarihi: Şırnak, 27.06.2017
Görevi: Astsubay Üstçavuş

Sinop’un her kaldırımı tarih kokan, yolun sonu hep denize açılan eski sokaklarından birinde yürüyordu hızlı adımlarla Nermin Hanım. Eşi Şenel’le, denize nazır bir çınar altı kahvesin de buluşacaklardı. İlk buluştukları yerdi o çınaraltı… Atalarımızın, fethettiği her yere bir çınar ağacı diktiği gibi, onlar da birbirlerinin kalbini fethetmiş ve birbirlerinin çınar ağacı olmuşlardı. Henüz bir sene olmuştu evleneli, mutlu bir yuva kurmuşlardı birlikte. Birbirlerinin gölgesi bile yetiyordu. Geleceğe dair hayalleri vardı. Bu hayalleri gerçekleştirmek için planlar yapıyorlardı. Çocukları olsun, bu mutlu aile kök salsın, yıllarca yaşasın istiyorlardı… Eşi Şenel, askerdi ve o gün, tayin yeri açıklanacaktı. Nermin, yakın bir yer olsun diye dua ediyordu. Kocasının uzaklara gitmesine gönlü razı gelmiyordu bir türlü. Hele son zamanlarda gördüğü rüyalardan sonra… Dün gece de yine böyle bir rüyaya uyanmıştı. Bomboş bir evde, Şenel’i arıyordu Nermin Hanım. Etrafa bakınıyordu ama kimseyi bulamıyordu. Eşyalar toplanmış, kutulanmıştı. Biraz sonra, kendini dışarı atmış, kalabalık bir asker topluluğunun, ellerinde al bayrağa sarılmış bir tabutu taşıyarak getirdiklerini görmüştü. Nermin Hanım, askerleri gördüğü an, tabuttakinin Şenel olduğunu anlamıştı. Hızla yanlarına koşup, “Şenel mi o?” diye sormuş, askerler başlarıyla onaylayınca, ağlamaya başlamıştı. Uyandığında da ağlıyordu hüngür hüngür. Şenel yanındaydı, ne olduğunu sormuştu ama Nermin Hanım, “Kötü bir rüya.” diye geçiştirmişti sadece, anlatmamıştı gördüklerini. Birine anlatırsa, gerçek olur diye endişeleniyordu. Gidip, mutfak musluğunu açıp, akıp giden suya anlatmıştı rüyasını, annesinin ona çocukken öğütlediği gibi… Su, herşeyi temizlerdi ne de olsa… Korkuyordu Nermin, bu rüyaların gerçek olmasından. Çünkü görevine çok bağlıydı kocası. Nereye çağırsalar, düşünmeden gideceğini biliyordu. Jandarma olarak başlamıştı görevine. Korkusuzdu, cesurdu. Zaten onun bu yiğitliğine ve en az o kadar, vicdanlı ve merhametli kalbine aşık olmuştu Nermin Hanım da. Kur’anı Kerim’in, “Allah’a kulluk edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve böbürlenip duran kimseyi asla sevmez.” (Nisâ Suresi, 36. Ayet) buyurduğu gibi, Şenel de ihtiyacı olan herkese yardım eder, herkese samimiyetle ve anlayışla yaklaşırdı. Hayatın bir imtihan olduğunu bilir; yaşadığı olumlu ya da olumsuz bütün olaylarda nefsine hakim olmayı başarırdı. Rabbiyle arasına perde olabilecek engellerden gözü kapalı geçer, dünyevi heveslerinin esiri olmazdı. Allah’ı, vatanı ve ailesi uğruna hiçbir fedakârlıktan kaçmazdı. Yine kaçmayacaktı… Biliyordu Nermin Hanım. Aklında bunlar dolanıp dururken, Şenel’le buluşacakları yere yaklaşmıştı. Olumlu şeyler düşünmeye çalıştı. “Belki de yakın bir yere çıkar tayini.” diyerek eşinin kendisini beklediği çınaraltı kahvesine girdi. İki yüzyıllık çınar ağacı, onu rüzgârda uyum içinde sallanan dallarıyla selamladı yine. Şenel, her zamanki masalarında oturuyordu. Karısını görünce el salladı, “Buradayım.” der gibi. Yüzünde büyük bir mutluluk ifadesi vardı. Nermin bir an umuda kapıldı. “Yakın bir yer çıktı herhalde.” dedi içinden… Hemen gitti yanına. “Belli oldu mu?” diye sordu heyecanla. Şenel başını salladı sevinçle, “Oldu. Şırnak’a gidiyorum!” dedi. Nermin, yüreğinde tarifi zor bir sıkıntı hissetti o an. Sanki biri, kalbini yerinden çıkarmış, elleri arasında sıkıyormuş gibi bir histi bu… Kocası Şenel, büyük bir heyecanla Nermin Hanım’a yeni görevini anlatmaya başlamıştı o sırada, gözleri parlıyordu anlattıkça. “Zor bir görev, farkındayım ama o kadar mutluyum ki. Biliyorsun, uzun zamandır bekliyordum bu tayini…” diyordu. Nermin Hanım ise yalnızca susuyordu. Kendini zorluyor, kocasının sevincine ortak olmak istiyordu. Ne de olsa evlendiklerinden beri Şenel’in dilinden düşmemişti görevi için doğuya gitme isteği. Güzel bir şeyler söylemek istiyordu ama yapamıyordu, sanki boğazında kelimeler düğümlenmiş, çıkmıyordu. Nermin Hanım, nikâh masasına oturduğunda, seve seve kabul etmişti eşinin mesleğinin bütün zorluklarını. Şenel’in doğu görevine gidecek olması da şaşırtıcı bir durum değildi pek tabii. Şenel, ülkenin dört bir köşesine gidip vatan topraklarını savunmak, milletini korumak istiyordu ama o rüyalar, Nermin’in bir türlü aklından çıkmıyordu işte! Birkaç gün önce, dün gördüğü rüyaya benzer bir rüya daha görmüştü. Bu sefer de şanlı Türk bayrağına sarılı bir tabutun içinde görmüştü kocasını. İçten içe biliyordu tabuttakinin Şenel olduğunu ama emin olamıyordu. Sonra fotoğrafını görüyordu, “Şehit Jandarma Astsubay Üstçavuş Şenel Ağıl” yazıyordu önünde. Nermin Hanım göz yaşları içinde tabuta sarılıp ağlıyordu. Kocası heyecanla görevini anlatırken, Nermin sadece denize doğru bakabilmişti… Karadeniz’in en güzel mavisine sahip o kıyılar, şimdi boz, puslu, griye bakan bir renk almıştı. Gök kararmış, kurşun gibi ağırlaşmış, sanki güneş ve bütün kuşlar bu haberle bir köşeye sinmişti. Tıpkı Nermin gibi… Ağzından hâlâ tek bir kelime çıkmamıştı. Dili tutulmuş gibiydi. Şenel karısının sıkıntısını anlamış, elini tuttu. “Ne oldu Nermin?” diye sordu. “Üzüldün mü yoksa?” Nermin içinden geçen cevabı veremezdi. İçinde kopan fırtınayı anlatsa, “Her yer vatan toprağı, bu ülkenin her karış toprağında görev yaparım. Oraya gidenlerin canı yok mu? Onların aileleri yok mu?” diyeceğini biliyordu. Hiçbir zaman onu bir seçim yapmak zorunda bırakmamıştı, yine bırakmayacaktı… Bütün vefakâr asker eşleri gibi; uykuları kaçsa da yemeden içmeden kesilse de ona içindeki sıkıntıyı anlatmayacaktı… “Üzülmedim.” dedi “Sen mutluysan, ben de mutluyum.” Şenel mutluydu elbette. Nasıl mutlu olmasındı ki. O mesleğine aşık bir askerdi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi’nde İşletme Bölümü’nde okumasına rağmen çocukluk hayalinin peşinden koşmuş, çok çalışmış, nihayetinde asker olmuştu. Uzmanlık eğitimini alabilmek için üniversite diplomasını bir kenara bırakmıştı. Hayatını tamamen değiştiren bu kararı aldığı için bir gün bile pişman olmamıştı. Görevini gururla ve mutlulukla yerine getiriyordu. Şenel, evlenmeden önce Jandarma olarak başlamıştı görevine. Mesleği nedeniyle eşi Nermin Hanım’la ayrı kaldıkları zamanlar olmuştu ama birbirlerini çok seviyorlardı. İkisi de her türlü fedakarlığı yapmıştı mutlu yuvalarının selameti için. Şenel her daim hazırdı, vatan için canını vermeye. Nermin’in ise kocası Şenel için en hayırlısını dilemekten başka yapabileceği bir şey yoktu… * Şenel, tayini belli olduktan kısa bir süre sonra, doğu görevi için evden ayrılmıştı. Sık sık telefonla görüşüyorlardı ama Nermin Hanımın rüyaları dur durak bilmiyordu. Her gece yüreği ağzında uyanıyor, bir daha da sabahlara kadar gözüne uyku girmiyordu. Tek isteği bir an önce kocasına kavuşabilmekti. Şenel ise her zamanki gibi, büyük bir vatan, millet aşkıyla görevinin başındaydı. Korkusuzca operasyonlara katılıyor, ülkesine hizmet etmenin mutluluğunu yaşıyordu. O da eşi gibi bazı rüyalar görmeye başlamıştı ama Nermin’in tersine o, bu rüyalardan sevinçle uyanıyordu. En son operasyona çıkmadan önceki gece, bembeyaz ve mis kokulu bir yerde olduğunu görmüştü rüyasında. Şenel’in üzerinde, Kur’anı Kerim işlemeli bir kaftan vardı. İçi huşu ile dolup taşarken, kendisine yaklaşmakta olan Peygamber Efendimizi görmüştü. Peygamber Efendimiz, Şenel’e bir Kur’anı Kerim veriyor, sonra da arkasını dönüp yürümeye başlıyordu. Şenel de büyük bir huzurla Peygamber Efendimizin ardı sıra yürüyordu… Şenel, uyandığında büyük bir mutluluk ve huzur hissetmişti. Uzun zamandır dilediği şehadet şerbetinden yakın zamanda içeceğini anlamıştı. Bu rüyayı, son telefon görüşmelerinde Nermin’le paylaşmak istemişti ama yapamamıştı, üzüleceğini biliyordu. O yüzden operasyona çıkmadan önce, sadece yakın bir arkadaşına anlatmıştı, gördüklerinin gerçek olmasını dileyerek… Çok sevdiği eşi Nermin’e ise sadece şöyle demişti; “Ben bu vatanı sevmeyi, bin yıllık şehitlerimizden öğrendim. Eğer nasip olur da onlar gibi şehit olarak dönersem, sakın üzülüp, ağlama. Eşim, aziz şehitlerimize borcunu ödedi diye sevin.” *27 Haziran 2017 günü, Şenel ve silah arkadaşları Şırnak, Uludere’de bulunan Elmalı Üs Bölgesi’ne yemek götüren araçla yol alıyorlardı. Saat öğleden sonra dört olmuştu, mesafe kısaydı. Beş kilometre kadar gideceklerdi sadece, ne var ki, hiç kimse teröristlerin, yol üzerinde pusu kurduğundan haberdar değildi. Kalabalık bir grup terörist, Şenel ve arkadaşlarının bulunduğu aracın güzergahı üzerinde ellerinde roketatarlı, havanlı ve uzun namlulu silahlarla onların geçişlerini bekliyordu. Araç giderken bir anda teröristler yolu keserek, kahraman askerlerimize ateş açmıştı. Askerlerimiz de kanlarının son damlasına kadar karşı koymuş, yoğun bir çatışma çıkmıştı. Şenel ve silah arkadaşları, korkusuzca silahlarına sarılmış, karşı tarafa ateş ediyordu. Sıcak çatışmanın sonucunda, teröristlerin çoğu etkisiz hale getirilmişti lakin Şenel’in de aralarında bulunduğu dört askerimiz ağır yaralanmıştı. Yaralanan askerlerimiz, hızla Şırnak Devlet Hastanesi’ne götürülmüştü. Jandarma Astsubay Üstçavuş Şenel Ağıl, hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen son nefesini vererek şehitler kervanına katılmıştı.*Haber, şehidimizin eşine ulaştığında, Nermin Hanım perişan olmuştu ama o an anlamıştı. Bunca zamandır Yüce Rabbi onu, kocasının şehadet haberine hazır lıyordu gösterdiği rüyalarla… Hazırdı Nermin. Bütün asker eşleri gibi, kocasına “evet” dediği günden beri hazırdı… Artık Şenel’in, o çınar altındaki küçük cennetlerinde değil, Peygamber katındaki cennette olduğunu hissediyordu. Şehit Jandarma Astsubay Üstçavuş Şenel Ağıl ve onun gibi vatanı uğruna hayatını feda eden tüm kahraman şehitlerimizden Allah razı olsun. Onların korkusuz bir şekilde ülkelerini savunmaları sayesinde bu millet hâlâ birlik ve beraberliğini muhafaza edilmektedir. Tüm şehitlerimize Allah’tanrahmet, yakınlarına ve yüce Türk Milleti’ne sabırlar diliyoruz. Şehitlerimiz kalplerimizde yaşamaya devam edecektir, bu vatan hepimize emanettir. Mekanları cennet olsun…