Gökyüzünde süzülen rengârenk, dev balonlar, bulutların arasında bir görünüp, bir kaybolurken, Şahin, amcası ve babası, hep birlikte Nevşehir’den yola çıkmış, otomobille doğuya doğru ilerliyorlardı. Şahin’i birliğine teslim edeceklerdi. Şoför koltuğunda, Şahin’in amcası vardı. Mesafe uzundu, çift şoför gideceklerdi o yüzden. Afrin’de, Zeytin Dalı Harekatında görev alacaktı Şahin; Cilvegözü Sınır Kapısı Komando Birliğiydi istikametleri. Babası, oğluyla gurur duymakla beraber bu sefer kaygılıydı. Çok zor bir görevdi oğlunun gittiği. Türk askeri, Zeytin Dalı Harekatı kapsamında büyük başarılara imza atıyordu ama her gün bir şehit haberine uyanıyor lar; evlere, ocaklara ateş düşürdü. Şimdi oğlu da o bölgeye gidiyordu. Her ne kadar yürekli, cesur, gözü kara bir cengâver olsa da baba yüreği, endişeleniyordu işte. Hem sadece oğlu için değil, torunu için de.Yakın zamanda baba olmuştu Şahin. Bundan böyle daha çok dikkat etmeli, tehlikelerden sakınmalıydı kendisini. Biliyordu çünkü evladının huyunu. Çok cevvaldi, ateş gibiydi, yerinde duramazdı. Her an göreve hazırdı. Hiçbir operasyondan korkmaz, çekinmez, bütün görevlere en önde giderdi. İzinlerini bile kullanmazdı ama artık sadece kendisine değil hem karısına, hem kızına karşı da sorumluluğu vardı. Şahin’e bir şey olursa, onların hali nice olurdu? Babası, güveniyordu oğlunun askeri tecrübesine ve sağ salim geri döneceğine ama ikaz etmeden de duramıyordu. Kendisine dikkat etsin, karısına, evladına bir an önce kavuşsun istiyordu. Şahin’in temennisi de buydu elbette ama yola çıktığından beri içinde bir his vardı. Sanki bir daha geri dönemeyecek, kızının o gül yüzünü bir daha göremeyecek, kokusunu duyamayacaktı. Ondan ayrılmak Şahin’e çok zor gelmişti. Daha yirmi gün olmuştu kucağına alalı ama çok bağlanmıştı. Hiçbir şeye benzemiyordu babalık hissi. Hele de kız babası olmak… Canını ver deseler oracıkta verirdi, ömür boyu nazını çeker, of demezdi… İlk kez kucağında tuttuğunda anlamıştı Şahin, insanın çok istediği ve sabırla beklediği şeyi Allah veriyordu. Demek ki, Allah nasip ederse, şimdi de sırada şehadeti vardı… * İsmini Afra koymuşlardı kızlarının. Adının anlamının karşılığını verir gibi, pembe beyaz bir teni vardı. İlk yağmış kar gibi, pürüzsüzdü… Gür, sarı sarı kirpikleri vardı. Minik minik tüylerden oluşan saçları… Tıpkı kendi bebekliğine benziyordu. Annesi, babası öyle diyordu daha doğrusu… Çocukluk fotoğraflarını bebeğin yanına tutup, konu komşuya, eşe dosta gösteriyorlardı heyecanla. “Aynı babası.” diye. Şahin ise kızları, eşi Rabia’ya benzesin istiyordu en çok. Onun gibi güzel, onun gibi zarif bir kız olsun diye dua ediyordu… Çok seviyordu karısını Şahin. İlk gördüğü günden beri. Karısı da onu. Nevşehir’in o masal gibi siluetinde, masal gibi başlamıştı sevdaları. Rabia, Nevşehir’e amcasının yanına ziyarete geldiğinde buluşmuştu gözleri ilk kez, arkadaşlarıyla birlikte peri bacalarını gezerlerken. Şahin onu görür görmez anlamıştı hayatının aşkı olduğunu. Bir daha da hiç kopamamışlardı zaten birbirlerinden. Hemen büyüklerine konuyu açmış ve çok geçmeden nişanlanmışlardı. Bir yıl sonra da dünya evine girmişlerdi. Şahin, o sıralar Bolu’da görev yapıyordu. Evlilik hazırlıkları sırasında sık sık görüşüyorlardı ama evlendikten hemen sonra Irak’ın kuzeyinde görevlendirilmişti. Altı ay hiç görüşememişlerdi yeni evli çift. Yine de hiç şikâyet etmiyordu Rabia. Çok seviyordu kocasını ve onunla ilgili olan her şeyi… Mesleği de buna dahildi. Daha ilk tanıştıkları günden beri, Şahin’in askerliğe olan tutkusunu biliyordu. Önceliği her zaman görevi ve vatanıydı kocasının. Zaten onun bu vatan sevdasına hayran olmuştu en çok da Rabia. Çünkü bir erkek, memleketini sevdiği kadar severdi ailesini de. Memleketi uğruna can verecek kadar cesursa, ailesi için de verirdi canını, gözünü bile kırpmadan. Zira, memleket olmazsa, aile de olmazdı… Bebekler doğmaz, doğsa da büyüyemezdi. Aşk yeşermez, hayat devam etmezdi. Biliyordu Rabia, bir ülkenin ne zor şartlarda savunulduğunu ve canını feda edecek kadar cesur yiğitler sayesinde ayakta durduğunu. Bir hazineye sahip çıkmak için, büyük bedeller ödemek gerektiğini… Şahin de bu bedeli ödüyordu işte, ailesini bir arada tutabilmek için, canını dişine takıp vatanını savunuyordu. Şahin’in annesi, yeni baba olan oğlunun izni bitip de geri döneceği zaman, “Bir on gün rapor alalım, biraz daha kal yanımızda.” demişse de Rabia hiçbir şey söylememişti. Çok istiyordu kocasının yanında olmasını elbette, kızıyla daha çok zaman geçirmesini de ama onu bir seçim yapmak zorunda bırakmak istemiyordu. Zaten biliyordu, vatan sevdalısı her asker gibi, Şahin’in de önceliği her zaman vatanı olacaktı. Böyle bir yarışa girmeyi hiçbir zaman düşünmemişti Rabia. Şahin, ayrılık zamanı gelip çattığında, beşiğinde uyuyan Afra’yı uyandırmaya kıyamamış, sadece eğilip alnından öpmüş ve süt kokusunu içine çekmişti. Sonra kulağına bir şeyler fısıldamıştı sessizce. Rabia, kızlarının kulağına ne söylediğini sormuştu. Şahin, “Kızımla aramızda.” demişti şakayla karışık ama aslında vedalaşmıştı bir melek gibi uyuyan kızıyla. Büyürken yanında olamayacağı için özür dilemişti… Afrasına doyamayacağını hissediyordu. Daha onu kucağına aldığı ilk an anlamıştı bunu. Büyüdüğünü göremeyecekti. Belki de o yüzden, gözlerini ebediyete yumduğunda, hatırlayacağı son yüz onun yüzü olsun diye, günlerce izlemişti kızını. Yüzünün her çizgisini, minicik ellerinin her boğumunu nakşetmişti zihnine ve yüreğine. Şimdi gözünü kapattığı anda sanki kızını görür gibi oluyordu. Kokusunu duyar gibi. Bununla yetinmek zorundaydı… Herkesle tek tek vedalaştıktan sonra, en son, kapıdan çıkarken karısı Rabia’ya dönüp “Hakkını helal et Rabia.” demişti, “Kızımıza iyi bak…” Rabia gözyaşlarına boğulmuştu o anda, “Söz.” demişti “Söz Şahin’im. Kızımız bana emanet.” * Şahin’in aklından bunlar geçerken, amcası, mola vermek için kenara çekti. Annesinin yola çıkarken yanına verdiği yolluklardan atıştırırlarken, Şahin, yol kenarında satış yapan yaşlı bir teyze gördü. El yapımı, tahtadan, oyuncak beşikler satıyordu. Bir an gülümsedi Şahin. Kızını hatırladı yine. Evden çıkarken, beşiğinde uyuyordu mışıl mışıl. Uyandırmak istememiş, eğilip alnından öpmüş, kokusunu içine çekmişti. “Şimdi uyanmıştır.” diye düşündü. “Karnı acıkmıştır. Annesi doyurmuştur, tekrar uyutmaya çalışıyordur…” Bunları düşünürken gülümsediğini fark etti Şahin. Baba olmak böyle bir şeydi demek ki, her an, her saniye aklından çıkmamasıydı evladının. Arabadan inip, teyzenin yanına doğru gitti. Beşiklerden bir tane satın aldı kızı için. Belki bir daha ona oyuncak alma şansı olmayacaktı… Yüzü sadece resimlerden hatırlanacak bir babanın, adı daha yirmi gün evvel konmuş, bir evlada armağanıydı bu, boş, tahta beşik. *Nihayet yol bitmiş, Şahin’i birliğine teslim etmek üzere Cilvegözü Sınır Kapısı Komando Birliği’ne varmışlardı. Şahin, arabadan inip, eşyalarını alıp, babası ve amcasıyla vedalaşmıştı. Babasına sarıldıktan sonra, yol üzerinden aldığı beşiği ona verip, “Afra aklı erdiğinde, bu oyuncağı ona verirsin, benden ona ilk hediye.” demişti. Babası fena olmuştu, “Kendin verirsin oğlum geri dönünce. Söyleme böyle şeyler.” diye kırgın, üzgün konuşmuştu. Şahin, olacaklardan çekinmeyen,mütevekkil bir insan edasıyla, “Benim fırsatım olmayacak baba.” demişti. Onu üzdüğünü biliyordu ama söylemek zorundaydı. Ona moral vermek için, “Üzülme babam.” dedi “Kızım Afra, babasız büyür ama vatansız büyüyemez. Hem benim gözüm arkada değil. Sen varsın, bir şahin gibi kanatlarının altına alırsın onları da.” Babasının gözünden yaşlar akarken, Şahin son kez sarıldı ona. “Eşimi ve kızımı önce Allah’a, sonra sana emanet ediyorum. Hakkını helal et babam.” deyip alnı açık, başı dik bir şekilde, birliğine teslim oldu. * Gerçekten de bu vedadan üç gün sonra, Şehit Piyade Uzman Çavuş Şahin Kaya, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından, Suriye’nin Afrin bölgesinde yürütülen Zeytin Dalı Harekatında, terör örgütü mensuplarınca düzenlenen havan saldırısında yaralanıp kaldırıldığı hastanede şehit oldu. Soğuk bir kış günü dünyaya gelen Şahin, yine soğuk bir kış günü Allah’ına kavuştu… Uzman Çavuş Şahin Kaya’yı son yolculuğuna uğurlamak için, Türkiye’nin dört bir yanından insanlar Nevşehir’e akın etti. O gün, şehidimizi uğurlamaya gelenleri selama durmuş bir bölük asker gibi karşılayan Peri Bacaları bile matemdeydi… * Afra, babası yanında olmadan büyüyen çocuklardan. Babasını fotoğraflarda gören çocuklardan… Rabia Hanım istiyor ki, sadece fotoğraflarıyla değil, özüyle, sözüyle, neşesi ve coşkusuyla hatırlasın kızı babasını. O yüzden, her sabah uyandıklarında, önce Şahin’in anılarıyla ve eşyalarıyla dolu odaya girip, günaydın deyip, konuşuyor lar ana kız. Sonra başlıyor kızı na, babasını anlatmaya Rabia Hanım… Kahramanlıklarını, yüreğini, cesaretini… Nasıl tanıştıklarını, nasıl evlendiklerini, Afra’nın doğumuna yetişmek için nasıl dualar ettiğini, kızını ilk kez kucağına aldığındaki o heyecanlı, çocuksu halini… İstiyor ki babasını bir çerçevenin içinden bakan bir yüz olarak değil, hayatın içinden bir yiğit, bir kahraman olarak hatırlasın… Kahraman şehidimiz Uzman Çavuş Şahin Kaya, nice şehitlerimiz gibi bir destan yazarak aramızdan ayrıldı. Vatan, millet ve ezan için canını feda ederek, kanı ay yıldızlı bayrağımıza karışan bütün şehitlerimize minnet duyuyoruz. Bağımsızlık için canını vermekten çekinmeyen şehitlerimizin fedakârlıkları, bu milletin kalbinde ebediyen altın harflerle yazılı kalacaktır. Aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad olsun.