Aralık 2015… Bayburt, Merkez Arpalı Beldesindeki baba ocağına ziyarete gelmiş Ömür, eşi ve daha birkaç ay önce kucağına aldığı oğlu Uğur Kağan’la beraber. Uzun zamandır, işten güçten görüşmediği ailesiyle özlem gideriyorlar geldiklerinden bu yana. Ömür’ün ailesi pek memnun. Hem Erzurum Özel Harekatta görev yapan oğullarına kavuşmuşlar, hem de torun seviyorlar diye… “Oğul da özleniyor ya, torun sevgisi bir başkaymış”; babaannesi öyle seviyor daha birkaç ay önce kucaklarına aldıkları Uğur Kağan’ı. Erzurum’daki görevinden izinli olarak gelmişler Bayburt’a. Bir zamanlar bahçesinde abileriyle koşup top oynadıkları, bazen oyun icabı polis olup suçluları kovaladıkları o bahçede şimdi gerçek bir polis olarak bulunuyor Ömür. Acıkınca meyvelerinden yedikleri ayva ve armut ağaçlarının altında, oğlu Uğur Kağan’la beraber o hızla geçip giden günleri düşünüyor. Adını Ömür koymuş babası, uzun, sağlıklı, bereketli bir ömrü olsun diye. Yağmurun altında ıslansa da karda, kışta üşüse de güçlü, iradeli, pek hastalanmayan, çakı gibi bir evlatmış… Daha küçücükken, “Ben Özel Harekatçı olacağım.” deyip, kardeşleriyle beraber dağlarda, tepelerde kendisine parkurlar hazırlayıp, alıştırma yaparmış. O kadar hevesliymiş polis olmaya… İşte şimdi, hep hayalini kurduğu ay yıldızlı üniforması var üzerinde. Üstelik, kardeşleriyle birlikte polisçilik oynadıkları o ağacın altında oğluyla beraber duruyor… Ömür, pek düşkün evladına. Hep sohbet ediyor onunla. Köyünün güzelliğini anlatıyor, ılık ağustos akşamlarını, annesinin sacta yaptığı ekmeğin rayihasıyla uyandığı pırıl pırıl sabahları, abisiyle topladıkları tazecik yumurtaları ve bir gün büyüdüğünde, Uğur Kağan’ın da bu bahçede kardeşleriyle koşup oynayacağını anlatıyor özlemle. Hep anlatıyor, hep konuşuyor Ömür, çünkü o bir Özel Harekât Polisi. Oğlu, babasının sesini hiç unutmasın, bir gün görev gereği yine uzaklara gitmesi gerekirse, belki de hiç dönemezse onun sesini aklından hiç çıkarmasın diye… Mesleği gereği sık sık uzak şehirlere, zor görevlere gidiyor Ömür. İşini severek yapıyor. Kendini işine adamış, yiğit, korkusuz, azimli, kararlı bir polis.Şimdi de yakın zamanda başlayan Hendek Operasyonlarında yer almak için gün sayıyor… Cizre, Nusaybin, Sur gibi ilçeler de, teröristlerin vatandaşa eziyet etmesine fırsat vermemek için, polis ve ordu ortak hareket ederek halkın güvenliğini yeniden sağlanmaya çalışıyor. Ömür de orada bulunarak, silah arkadaşlarına destek ve milletine siper olmak istiyor. O aldığı her vazifeyi başarıyla tamamlayan bir polis çünkü. Canını sakınmayan, her görevde yiğitçe öne atılan, gerçek bir kahraman. Oğlunun kulağına fısıldıyor usulca; “Uğur Kağan’ım! Meleklerin duası kabul olurmuş. O yüzden baban için dua et! Et ki bir an önce çağırsınlar bu mühim göreve beni de.” Bu sırada karısı içeriden elinde telefonla geliyor. Baba oğlu yine sohbette yakalamak hoşuna gidiyor. Gülümseyerek “Muhabbetinizi bölüyorum ama…” deyip telefonu uzatıyor, “Erzurum’dan arıyorlar.” Ömür telefonu alıyor hemen, “Buyurun amirim” diyerek… Beklenen haber geliyor nihayet. Melek oğlunun duaları kabul olmuş, Erzurum ili Özel Harekât Şube Daire Başkanlığına çağrılıyor, Şırnak İli Cizre İlçesindeki Hendek Operasyonlarına gönderilmek için. Gözleri parlıyor Ömür’ün. Mutlulukla kapatıyor telefonu. Sonra içeri koşup, yemek hazırlığı yapan ailesine müjdeyi veriyor. Hendek Operasyonlarına katılmaya gidiyor oğulları. * Ertesi gün heyecanla, Erzurum Özel Harekât Şube Müdürlüğü ile görüşmeye gidiyor Ömür. İçi içine sığmıyor. Görevin detaylarını öğrenip, bir an önce yola koyulmak istiyor. Bütün hazırlıklarını yapmış şimdiden. Amiri onun heyecanının farkında, Ömür’ü karşısına oturuyor. “Ömür, çok düşündük ama senin Cizre’ye gitmeni istemiyoruz.” diyor. Ömür neye uğradığını şaşırıyor o anda. Bu hiç beklemediği bir konuşma. Heyecanla ama her zamanki üstlerine saygılı haliyle, “Neden amirim?” diyor, “Bir yanlışım mı oldu?” Amiri babacan bir tavırla “Asla!” diyor, “Sen bu daireye gelmiş en yürekli, en cesur, en sağlam polislerden birisin. Bize katkın büyük olacaktır elbette ama evlisin. Bir ailen var. Hem oğlun hasta, biliyorum. O yüzden ailenle kalman daha doğru olur diye düşündük.” diyor. Ömür, amirine içerliyor. Çünkü onu vatanı için hizmet etmek ten hiçbir güç alıkoysun istemiyor. Yine son derece saygılı bir tavırla; “Ailem önemli, oğlum önemli ama vatan ve bayrak benim için her şeyden daha önemlidir.” diyor kendinden emin ve kararlı. Amiri onun bu inancını ve kararlığını takdir etse de “Cizre’de çatışmalar yoğun geçiyor, oğlunu bırakıp gitmen içime sinmez.” diye üsteliyor ama Ömür kararlı. “Benim çocuğum gerekirse babasız da büyür ama vatansız büyüyemez amirim!” diyor. Amirinin gözleri buğulanıyor bu cevabın üstüne, söyleyecek sözü yok. Gururla bakıyor Ömür’e, “Peki oğlum. O zaman yolun açık olsun.” diyor. Ömür, Bayburt’taki ailesini arayıp, Cizre’deki Hendek Operasyonlarına katılacağının kesinleştiği haberini veriyor. Annesi ve babası oğullarının çocukluktan beri vatan, bayrak ve millet sevgisini biliyorlar. Her milli bayramda gururla Türk bayrağını hevesle pencereye asışı hala gözlerinin önünde. Kıldığı her namazda, aziz Türk Milleti’nin selameti ve birliği için de dua ediyor Ömür. Babası telefonda hayır duaları ettikten sonra, “Kendine dikkat et oğlum. Sen hem bize hem de millete lazımsın.” diyor. Ömür “Ben önce vatanım için varım baba. Hakkını helal et.” diyerek, ailesinden helallik alıp kapatıyor telefonu. Artık alana gitmeye hazır! * Ömür Cizre’deki görev yerine geliyor gelmesine fakat içine sinmeyen bir şeyler var hâlâ. Çünkü sıcak çatışma alanında değil. Tersine, çatışma riski düşük olan bir ilçedeki hastaneye yerleştirilmiş. Oysa o çatışma alanında olmak, silah arkadaşlarıyla beraber düşmanın üstüne ateş olup yağmak istiyor. Görevin büyüğü küçüğü olmaz elbet, bulunduğu yerde de ona, onun gibi cesaretli, cevval polislere ihtiyaç var. Elinden geleni yapıyor ama vatanı ateşler içinde yanarken, eli kolu bağlı beklemek ona göre değil. Sıcak çatışmada olmak, teröristlerin gözlerinin içine bakıp, onlara derslerini vermek istiyor Ömür. Bir gün hastanede nöbet sırasında, küçük bir çocuk yanına geliyor Ömür’ün. Karşısında durup onu izliyor bir müddet. Ömür bu çocuğun gözlerini, halini, tavrını kendi oğluna benzetiyor. Birkaç sene sonraki hali gibi geliyor. Oğlunu ne kadar çok özlediğini bir kere daha anlıyor o an, burnunun direği sızlıyor. Çocuk neden sonra Ömür’e iyice yaklaşıp, “Biliyor musun polis abi” diyor, “Benim babam da polis. Senin gibi.” Ömür bir an, “Acaba tanıdık biri mi?” diye düşünüyor, “Nerede burada mı şimdi?” diye soruyor etrafa bakınarak. Çocuk “Yok.” diyor, sonra heyecanla “O Peygamber Efendimize komşu gitti. Milleti için savaştı ya… Kahramanlıklar yaptı ya. O yüzden Rabbimiz onu yanına aldı. Cennete koydu. Benim babam çok mübarek bir yerde. Öyle diyor dedem…” diye cevap veriyor. Ömür bir an ne diyeceğini bilemiyor, bu çocuğun asaleti ve vakur duruşundan çok etkileniyor. Belli ki daha o yaşında, babasının şehitliğinden kıvanç duyuyor. Küçücük boyuyla, yurtsavunmasına katılmanın, vatan ve millet uğruna fedakârca savaşmanın ve kutsal değerler uğruna ölmenin nasıl yüce bir erdem olduğunu öğrenmiş çoktan. Ömür bunları düşünürken, dedesi, çocuğu çağırıyor yanına. Çocuk giderken bir an durup, “Abi! Eğer görürsen babamı, benden çok selam söyle olur mu?” deyip, koşarak dedesinin yanına gidiyor. Ömür bu konuşmadan çok etkileniyor. Bir evladın, babasının şehit olması üzerine ne kadar gururlandığını görmek, içindeki şehadete erme isteğini daha da tetikliyor o an. Bu olay üzerine Ömür, bir kez daha amirlerine sıcak çatışma alanlarına gitmek istediğini söylüyor. “Benim silah arkadaşlarım orada, canları pahasına düşmana karşı koyarken burada durmak içime sinmiyor.” diyor. Allah rızası için savaşmak, milleti ve vatanı muhafaza etmek için canını vermek istiyor. Nihayetinde, bütün bu ısrar ları sonuç buluyor ve kendi is teğiyle, çatışma alanına gönde riliyor Ömür. Günlerce meskûn mahal çatışmalarına giriyor. Tüm cesareti ve kararlılığıyla çatışıyor düşmanla. Silah arkadaşlarıyla yan yana, kahramanca duruyor lar vatanı bölmek isteyenlerin karşısında. Katıldığı her çatışmada oğlu Uğur Kağan’ı düşünüyor… Kardeşleri, anne ve babasını anıyor her attığı kurşunda. “Oğlumun ve memleketimin bütün çocuklarının yaşayacağı bir vatanı olabilmesi için!” diyerek. * 19.01.2016. Öğle saatlerinde Ömür, silah arkadaşlarıyla birlikte, Cizre’nin Cudi Mahallesindeki bir yerleşim alanına gidiyor. Binaların arasındaki teröristler, bir bir etkisiz hale getiriliyor. Karşıdan kurşunlar yağıyor, Ömür ve silah arkadaşları da kahramanca karşılık veriyor onlara. Terörist yatağı olan bir bina tamamen temizleniyor. Şimdi hedefte başka bir bina var… Ellerinde silahlarıyla, Polis ve Askerlerimiz o binaya ilerlerken, bir pusunun ortasında kalıyorlar. Dört bir yandan ateş açan teröristlerden birkaçı etkisiz hale getirilse de Özel Harekât Polisi Ömür Er bay, sırtından vuruluyor. Yapılan tüm müdahalelere rağmen aziz vatanımız, şanlı bayrağımız ve milletimizin namusu uğruna mücadele ederken şerefli, onurlu bir şekilde şehadet şerbetini içiyor. “Kim Allah’a ve peygambere itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlih kişilerle beraberdirler; bunlar ne güzel arkadaşlardır!” (Nisa Suresi, 69. Ayet). Türk Milleti, Şehit Özel Harekât Polisi Ömür Erbay ve onun gibi kahraman şehitlerimiz ile ayakta durmaya devam etmektedir. Ülkemizi yıkmak isteyen tüm düşmanlara karşı, bu milletin kahraman evlatları ellerinden geleni yapmaktadır. Onların sayesinde şanlı Türk bayrağı göklerden inmeyecektir. Şehit Özel Harekât Polisi Ömür Erbay ve tüm şehitlerimizin mekânı cennet olsun. Bütün şehitlerimiz, kalbimizde ilelebet yaşamaya devam edecektir.