Kemal ZEREN
1993-2017
Şehir: İstanbul
Doğum Yılı: 30.05.1993
Şehadet Yeri ve Tarihi: Van, 22.10.2017
Görevi: Jandarma Uzman Onbaşı

Esme Hanımların evinde sıradan bir gündü. Mehmet Bey, işten dönmüş, Esme Hanım da ev işlerini halletmiş, akşam yemeği için sofrayı kuruyordu. “Çocuklar birazdan gelir” dedi Esme Hanım, Mehmet Beye. “Hadi git de elini yüzünü yıka, sonra otururuz.” Mehmet Bey ayaklandığı sırada, oğulları Kemal, büyük bir heyecanla eve geldi. Belli ki merdivenleri koşa koşa çıkmıştı, “Müjdemi isterim!” diye, elindeki kağıtları sallayarak içeri girdi. Önce anasının boynuna sarıldı, sonra babasının elini öptü. Karı, koca ne olduğunu anlamamış, birbirlerine baktılar. Kemal’in keyfine diyecek yoktu… “Ne oldu oğlum, hayır mı?” diye sordu annesi. Kemal, “Hayır anacığım, hayır! Sonunda oldu!” dedi, “Oğlun komando artık!” ve arkasından ekledi, “Doğuya gidiyorum! Vatanımı korumaya!” *Kemal, okulu yeni bitirmişti. Okuldan sonra bir işe girmiş, iyi kötü çalışıp, parasını kazanıyordu. Zaten çalışmadan duramazdı Kemal. Okurken bile, ufak tefek işler bulur, eve destek olmaya çalışırdı. Ailesine çok bağlıydı. Anası, babası söz konusu oldu mu, akan sular dururdu ama en çok kardeşlerine düşkündü. Hele en küçüğünü, el üstünde tutardı. En büyük arzusu, kardeşinin iyi bir eğitim alması ve üniversiteye gidip, bir meslek sahibi olmasıydı. Canla başla çalışıyordu bunun için. Mecburdu çalışmaya. İstanbul’da yaşıyorlardı, hayat zordu. Kemal’in fazla bir şeyde gözü yoktu zaten. Nefsine sahip, azla yetinmesini bilen bir gençti. Ailesi geçinsin, kardeşi okusun, başka bir isteği yoktu. Eğitime çok önem verirdi Kemal. Fatih Sultan Mehmet, kutlu fethi gerçekleştirebilmek için dini, zihni ve ilmi olarakkendini boşuna yetiştirmemiş, eğitmemişti. Yeni neslinde böyle yetişmesi gerekiyordu ki daha nice Fatihler çıksın bu memleketten… Kemal’in iyi bir eğitim almaya imkânı olmamıştı ama kardeşine bu imkânı sağlayacaktı.Dediğini de yaptı. Komando olduktan sonra, küçük kardeşini hemen istediği okula yazdırdı. Ancak o zaman bilmiyordu, sadece iki kere ödeyebilecekti okulunun taksitlerini… Kemal’in en büyük arzusuydu asker olmak. Ailesinden habersiz, komando olmak için başvuru yapmıştı. Hem kendi hayallerini gerçekleştirmek, hem de ailesine iyi bir gelecek sağlamak için istiyordu bunu. Komando olarak gideceği haberini ailesine verdikten sonra babası, “Mecbur musun oğlum?” diye sormuştu. Anne ve babası onun beklediği kadar sevinmemişti bu habere. Çünkü endişe ediyorlardı oğulları için. Gözlerinin önünde olsun, bir iş bulsun, yuvasını kursun, geçinip gitsinler istiyordu ama Kemal kararını çoktan vermişti. Babasına, “Ben olmasam vatan olur ama vatan olmadan biz olamayız baba.” dedi, “Doğuda bana ihtiyaç var! Ben masa başında oturmak istemiyorum. Vatanım için, milletimin namusu için dağa çıkmak, gerekirse vurulmak istiyorum. Ben burada misafirim, benim yerim Peygamber Ocağı.” Bu konuşmanın üstüne ailesi sustu, gurur duydular evlatlarıyla. Kemal, aslan oğulları, kararını çoktan vermişti. *Askerlik hazırlıkları başlamıştı Kemal’in. Kutlu asker ocağına gitmeden evvel, odasına kapanıyor, Kur’anı Kerim okuyor, ibadet ediyordu. Dinine, Allah’ına çok bağlı biriydi Kemal, çocukluğundan beri. Allah ve vatan yolunda ölmenin en yüksek mertebe olduğunu öğrenerek büyümüştü. Jandarma olduktan sonra, göreve gitmeden evvel, üniformasının apoletlerini diktirmek için mahalle terzisine gitmişti bir gün. Terzi, ‘‘Oğlum niye asker oluyorsun ki? Ölmek mi istiyorsun?” diye sorduğunda, Kemal sinirlenerek, “Bu vatan, uğrunda ölenler sayesinde var. Sen bugün ekmek yiyorsan, özgür ce işini yapıyorsan, hep onların yüzü suyu hürmetine! Ben şehitlik kervanına katılmaktan şeref duyarım.” dedi ve terzinin apoletleri dikmesine izin vermeden çıkıp gitti dükkândan. Bir daha da önünden bile geçmedi… Ay yıldızlı üniforması işte onun için bu kadar kutsaldı. Terzide yaşadığı bu olayı, gelip yemekte ailesine anlattı. Çok sinirlenmişti Kemal. Terzi yanlış yapmış olsa da, annesi de endişeliydi aslında oğlu için. Hem onun için korkuyor du, hem de askerlik mesleğine uygun olmadığını düşünüyor du oğlunun. Çünkü çok merhametliydi Kemal. Üstelik çok gençti. Dayanamayıp, “Oğlum, sen çok merhametlisin. Hem yaşın da daha çok küçük, yapamazsın oralarda, dayanamazsın.” dedi. Gerçekten de Kemal çok vicdanlı, çok şefkatli bir delikanlıydı. Soğukta çaresiz bir hayvan görse, ona hemen bir barınak yapar, karnını doyurur, müşkül durumdaki insanlara da hayvanlara da büyük bir özveriyle, yardım etmeye çalışırdı. Bir defasında çocukken, köylerine gittiklerinde, çok hasta, ölümü yaklaşmış bir atı vuracaktı köylüler, daha fazla acı çekmesin diye. Günlerce feryat etmiş, ağlamıştı Kemal, kıyamamıştı hayvancağıza. Atı gecelerce rüyalarında görmüş, onu kurtaramadığı için yüreği sızlamıştı. Öyle vicdanlı, merhametli bir delikanlıydı ama vatan için savaşmaktan, gerekirse ölmekten çekinecek biri değildi Kemal. Öyle yiğit, öyle cengâverdi. Annesinin sözleri bitince, önce derin bir nefes aldı, sonra saygısını bozmadan “Anacığım” dedi, “Fatih İstanbul’u fethettiğinde benden gençti. Atatürk, Çanakkale’de mücadele ederken belki biraz büyüktü benden ama ikisi de başardılar. Hem onlar da vicdanlı, merhametliydi bütün atalarımız gibi lakin söz konusu vatan olunca akan sular durur. Vatan yoksa hiçbir şey yoktur çünkü.” diyerek kararlılığını bir kez daha göstermişti ailesine. O konuşmadan sonra, birkaç gün geçmiş, artık kutlu asker ocağına teslim olma vakti gelmişti. Ailesi onu dualarla uğurlarken, elinden hiç düşürmediği Kur’anı Kerim’i babasına emanet etti Kemal, “Benim yokluğumda sana emanet” diyerek ve çıktı gitti o kapıdan, bir daha girmemek üzere. * Memleket sevdası, yürekten gelir, bir akarsu gibi coşar insanın içinde, gürül gürül akar ve sonra taşmaya başlar bendine sığmayıp… Kemal Onbaşının vatan, millet sevdası da öyleydi, coştukça coşmuştu kalbinde, artık sığmaz olmuştu bendine. Bundan böyle tek gayesi, millete hizmet etmek ve vatanı korumaktı. Kanının son damlasına kadar düşmanla çarpışacaktı Kemal, silah arkadaşları gibi. Yavuz Sultan Selim’in, “Efendi, sen bizi hâlâ tanıyamadın mı? Biz; şan, şöhret ve alkış toplamak için değil, Allah rızasını kazanmak için savaşırız.” dediği gibi, Allah’ın rızası için savaşıyordu Kemal ve bütün Mehmetçikler. Vicdanı ve merhametiyle, kutlu asker ocağında da çok sevdirmişti kendisini Kemal. Hem astlarına hem üstlerine karşı çok iyiydi. O, aldığı her vazifeyi en mükemmel şekilde yerine getiren bir koçyiğitti. Hiçbir fedakarlıktan kaçınmazdı. Uyumlu hali, cömertliği, yardımseverliği ile herkesin kalbini kazanmıştı çok kısa bir sürede. Askerlerden birinin durumu kötü olsa, hemen cebinde ne var ne yok ortaya koyar, arkadaşı için yardım toplamaya çalışır dı. Muhtaca ve kendinden zor durumda olana yardım etmeyi Allah yolunda bir ibadet kabul etmişti Kemal. Tıpkı, Allah yolunda savaşmak gibi… Kemal Onbaşı, şehadetine doğru yürüdüğü o günlerde, bir gece rüyasında kendisini Türk bayrağına sarılı olarak görmüştü. Tabutun başında kardeşi ve annesi ağlıyordu. Bu rüyadan birkaç gün sonra, İstanbul’daki bir arkadaşıyla telefonda konuşurken, ‘‘Ben artık gelemeyeceğim, şehit olacağım. Hakkınızı helal edin.’’ demişti. Aynı rüyayı kardeşi ve annesi de birkaç gün önce görmüştü ama bunu Kemal’e anlatmamışlardı. Gerçekten de kısa bir süre sonra, bu güzel yürekli kahraman, şehadet şerbetini içecekti kana kana. * O rüyadan, çok değil, bir hafta sonra, Van Başkale’de, Kemal’in de içinde bulunduğu tim, İnsansız Hava Araçlarının (İHA) görüntülerini almaya giderken, teröristler tarafından yoğun bir ateş altında kalmıştı. Kemal aniden bir manevra yaparak, teröristleri etkisiz hale getirmeye yönelmiş ama bu arada kendi de vurulmuştu. Fakat aldırış etmemişti Kemal. Komutanı, Yunus Astsubay bacağından, bir arkadaşı ise kolundan vurulmuştu o sırada. Kemal, kendini hiç umursamadan, onları korumak için siper almıştı. Teröristler kazandıklarını düşünürken, Kemal tekrar ortaya çıkarak, ‘‘Bu vatanı size yedirmeyeceğiz!’’ diye bağırarak cengaverliğini göstermiş, o an itibariyle de tim yeniden şahlanmış, kendini toparlamıştı. Kemal Onbaşı vurulduktan üç saat sonra, Yunus Astsubay, “Vurulan, yaralı olan var mı?” diye sorduğunda Kemal, “Ben vuruldum Komutanım.” diye seslenmişti. Şaşkına dönen Yunus Komutan, “Oğlum, niye söylemedin?” diye sormuş, Kemal ise “Vatan sağolsun Komutanım.” diyerek cevap vermişti. Kemal Onbaşı tam üç saat, yaralı haliyle kanının son damlasına kadar savaşmıştı. Şehadetinden önceki son sözleri de yine, “Vatan sağolsun!” olmuştu. * Baba Mehmet Bey, tam da o sıralarda, oğlunun ona bıraktığı Kur’anı Kerim’de bir ayeti ezberlemeye çalışırken uyuya kalmıştı.Rüyasında Kemal, aralık duran kapıdan içeri girmiş, babasının elini öpmüş, sarılmış, sonra da Kur’anı Kerim içinde, gitmeden önce işaretlediği sayfaya bakmasını söylemişti. Mehmet Bey o an uykudan uyanıp, hemen oğlunun söylediği sayfayı açıp, işaretli yeri okumuştu. “… Allah, Yolunda Canını Verenlerin Amellerini Asla Boşa Çıkarmayacaktır.” (Muhammed Suresi, 4. Ayet) O an Mehmet Amca, oğlunun şehadete yürümeden evvel, rüyasına gelip, onunla vedalaştığını anlamıştı… O da oğlunun şehadetinden hemen önceki son sözlerini tekrarlayarak, “Vatan sağolsun yiğidim.” demişti gözünden bir damla yaş akarken, “Vatan sağolsun…” * Jandarma Uzman Onbaşı Kemal Zeren gibi, üstüne bastığımız bu toprakları vatan yapan bütün şehitlerimizi selamlıyor, onların canları pahasına verdikleri destansı mücadeleyi, büyük bir minnetle ve saygıyla anıyoruz. Gözlerinde zaferin nuru yanan bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet, şehitlerimizin yakınlarına ve milletimize, sabır ve başsağlığı diliyoruz.