GÖKHAN PEKER
1992-2017
Şehir: Yozgat
Doğum Yılı: 22.08.1992
Şehadet Yeri ve Tarihi: Hakkari, 26.05.2017
Görevi: Piyade Uzman Çavuş

Karlı bir kış günü Gökhan, yanında ailesi ve eşiyle birlikte, Yozgat’taki terminalde otobüs bekliyordu. Hakkari Çukurca’nın dağlarında görev yapıyordu uzun zamandır. Birkaç günlüğüne memlekete izne gelmiş, ailesiyle hasret gidermişti. Şimdi vakit dolmuş, göreve geri dönüyordu. Gökhan, çocukluğundan beri bayılırdı karlı havalara. İkiz kardeşi Ertan’la birlikte, daha kimse dışarı adımını atmadan sokağa fırlarlardı. Yozgat’ın o insanın içini üşüten, sert soğuğuna rağmen kar topu savaşı yaparlardı saatlerce. O gün de yine öyle bir soğuk vardı işte. Gökhan, alışkındı. Operasyon için dağlık alanlara gitmeleri gerekiyordu sık sık. Dağların, mağaraların arasında görevi başındayken, Çukurca’nın o insanın tenini ısıran soğuğu iliklerine kadar işlerdi de bana mısın demezdi ama ailesi ve karısının üşümesine gönlü el vermiyor du. Karısı Sema’nın kirpiklerine düşen kar tanelerini görünce, “Haydi, üşüdünüz. Beklemeyin siz artık.” dedi şefkatle. Babası “Olur mu hiç oğlum.” diye cevap verdi, “Seni göndermeden bir yere gitmeyiz.” Gökhan, gülümsedi canı gibi sevdiği babasına. Çok düşkündü bütün ailesine. Onların en ufacık sıkıntısı, Gökhan’ın da canını yakar, sorunlarını çözmek için elinden geleni yapardı. Evden uzakta olduğu her dakika, aklı da ailesinde kalıyordu. Bu yüzden hemen her gün, imkan buldukça telefonla konuşurlardı. Sevdiklerinin sağlık haberlerini alınca, bir nebze olsun rahatlıyordu, kar, kış demeden düşmana karşı görev yaptığı Hakkari’de. Hakkari’ye gidecek olan otobüs terminale yanaştı. Gökhan, çantasını muavine teslim ettikten sonra, hepsine tek tek sarıldı. Babasına ilaçlarını ihmal etmemesini, annesine kendisini yormamasını, ağır kaldır mamasını tembihledi. Bu sırada muavin, “Yolcu kalmasın, aracımız hareket ediyor…” diye seslendi. Gökhan, son olarak çok sevdiği karısı, Sema’ya sımsıkı sarıldı. “Allah’a emanet ol.” deyip, kardan ıslanmış alnını öptü. Sema’nın gözünden bir damla yaş aktı bu sırada. Gökhan, elinin arkasıyla karısının gözyaşını silerken, “Üzülme.” dedi, “Ramazan Bayramı için yine izin alıp geleceğim. Yakında tekrar bir arada olacağız.” Gökhan, ailesinin hayır dualarıyla beraber, otobüse binip, yerine oturduktan sonra, camdan ailesine el sallarken, Songül Ananın, soğuktan kızaran yanaklarına ve babasının düşen karlardan iyice beyazlayan saçlarına baktı uzun uzun. Belki ailesinden yine ayrılmanın zorluğu belki de bunun son vedalaşmaları olduğunu hissetmenin verdiği bir hüzün vardı Gökhan’ın yüreğinde ama bir yanıyla da sevinçliydi. Hakkari’de de onu bekleyenler vardı; dostları Yusuf ile Bilal ve en önemlisi diğer yarısı, ikiz kardeşi Ertan… *Her anlamda birbirlerine benziyordu Ertan ve Gökhan. Sadece aynaya baktıklarında değil, yürekleri ve ruhları da öyle… Bir elmanın iki yarısı gibiydi onlar. İkisi de iyi aile terbiyesi alarak yetişmiş çocuklardı. İyi ahlâk sahibi, onurlu, mert, güvenilir ve sadık birer insan olmuşlardı. Vatana, millete ve bayrağa bağlı olarak büyümüşlerdi küçüklüklerinden beri. Bu yüzden ikisi de asker olmaya karar vermişti. Birbirlerine çok benzeyen bu iki kardeşin, gelecekle ilgili hayalleri de benzerdi. Birlikte, omuz omuza vatan topraklarını savunmayı koymuşlardı kafalarına… Azimle çalışmışlar ve vatanperver ikiz kardeşler, Türk Silahlı Kuvvetlerine aynı dönemde girmeyi başarmışlar dı. Eğitimlerini de beraber al mışlar, iki yiğit de aynı zaman da Hakkari’de uzman çavuş olmuşlardı. Annelerinin karnında başlayan birliktelikleri, şimdi de Hakkari’de devam edecekti. Zaten çocukluklarından beri hiç ayrılmamışlardı birbirlerinden, her şeyi beraber yapmışlar, heryere beraber gitmişlerdi… Kardeş oldukları kadar, yol arkadaşı ve can yoldaşı da olmuşlardı onlar… Sözleşmişlerdi, Ramazan Bayramı için de beraber döneceklerdi memleketlerine. Tüm aile bir araya gelecekti. Tıpkı çocukluklarındaki bayramlarda olduğu gibi. Birlikte sofralar kurulacak, aile büyükleri ziyaret edilecek, elleri öpülecek, kabristana gidilip ölmüşlerine dualar okunacaktı. Ne var ki Ertan, bu sefer yol arkadaşı olmadan gidecekti bu aile buluşmasına. İkiz kardeşi, “Diğer yarım.” dediği Gökhan’ın şehadeti, iki kardeş arasındaki yol arkadaşlığını bitirecek, Ertan o günden sonra yarım kalacaktı… * Gökhan, uzun bir yolculuktan sonra, nihayet Çukurca’daki birliğine geri dönmüştü. Şimdi yeni bir görev onu ve silah arkadaşlarını bekliyordu. Hakkari’nin dağlarında, çok önemli bir operasyona katılacaklardı. Gökhan, hiçbir zaman görevden kaçan biri olmamıştı. Her daim en ön saflarda yer alır, her göreve büyük bir istekle katılırdı. Cesur ve cevval bir savaşçıydı. Taburunda çok sevilirdi. Komutanlarından, emrindeki askerlere kadar her kes sevgi ve saygı duyardı ona.Son operasyonda da iki günlüğüne bölgede kalması gerekecekti. Korkusu yoktu, vatanı için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdı. Operasyona katılmadan önce Gökhan, her zamanki gibi ailesini aramıştı. Babasıyla telefonda konuşurken görevinden bahsetmişti. Yetiş Bey endişelenmiş, “Oğlum dikkat et kendine” demişti. İkiz oğullarının her ikisi de uzman çavuştu, işlerinin ehli, becerikli askerlerdi ama Yetiş bey ve Songül Ana endişeleniyorlardı yine de yavruları için. Aslında çocuklarına, vatan ve millet aşkını aşılayan onlardı. Evlerinin penceresinde, daima bir Türk Bayrağı asılı durur, milli bayramlarda, çocukları alıp, hep beraber, bu vatan için canlarını feda etmiş şehitlerimizin kabirlerini ziyaret ederlerdi. Bu yüzden, oğullarının ikisinin de asker olmasına çok sevinmiş ve gurur duymuşlardı ama terör olayları yüzünden içleri bir türlü rahat etmiyordu. O gün telefonda Gökhan zorlu bir operasyona katılacağını söyleyince, yine yüreği pır pır etmişti Yetiş Beyin… Gökhan, babasını rahatlatmak istemişti, “Beni merak etmeyin baba. İki gün telefonum çekmeyebilir, endişelenmeyin.” demişti. Babası rahat değildi ama yapabileceği bir şey yoktu, “Tamam oğlum. Yolun açık olsun. Ayağına taş değmesin…” demişti sesindeki puslu havayı saklamaya çalışarak… Gökhan telefonu kapatırken “Baba.” demişti son kez. “Senden tek bir şey isteyeceğim. Eğer şehit olursam, vatanım ve karım Sema, size emanet. Benim arkamdan ağlamasına izin vermeyin sakın. Ağlayıp da düşmanı sevindirmesin.”Yetiş Bey, bunları duyunca yüreği sıkışmıştı sanki ama belli etmek istememişti. “Tamam Gökhan’ım. Sen merak etme. Allah’a emanet ol.” diyebilmişti sadece. Bunun son konuşmaları olduğunu hisseder gibiydi ikisi de. Gerçekten de yakın zamanda Gökhan, vatanını ailesine ve silah arkadaşlarına emanet edip şehadet makamına erişecekti… * 26 Mayıs 2017’de mübarek cuma günü, Piyade Uzman Çavuş Gökhan Peker ve silah arkadaşları operasyona gitmek üzere hazırlanmışlardı. Gökhan’ın yanında taburdan yakın bir arkadaşı Bilal vardı. Bilal, Gökhan’ın aynı zamanda, Yozgat’ta mahalleden de arkadaşıydı. Küçüklükten beri tanışıyorlardı. Kader, yollarını Hakkari, Çukurca’da yine bir araya getirmişti. Okula birlikte gitmişler, sokakta birlikte top peşinde koşmuşlardı. Sonra da Hakkari’de silah arkadaşı olmuşlar, yan yana çatışmalara katılmış, beraber dişlerini tırnaklarına takarak, güçlerinin son haddine dek vatanlarını savunmuşlardı. Bir de Yusuf vardı Gökhan’ın yanında. Hep beraber operasyona katılıp, teröristleri etkisiz hale getirmeye çalışacaklardı. Yanındaki arkadaşın, silahın kadar önemliydi böyle görevlerde. Hepsi birbirine çok güveniyordu. Fena bir durumda, hiçbiri, diğerini geride bırakmazdı, adı gibi eminlerdi birbirlerinden. Gökhan ve arkadaşları, operasyon bölgesine doğru giderlerken, aralarında konuşuyorlardı. Bilal, “Hızla halledip dönelim aslanlar.” demişti, “Allah yolumuzu açık etsin…” Yusuf da katılmıştı Bilal’e, “Selametle bitiririz bu operasyonu da inşaallah.”diye. Gökhan, sessizce arkadaşlarına bakmıştı. Birden manevi bir his kaplamıştı yüreğini. Attığı her adımda, ait olduğu yere biraz daha yaklaştığını, hak bildiği yolda emin adımlarla yürüdüğünü hissediyordu… Gökhan, mağrur bir şekilde gülümseyip, “Hayırlısıyla bitirip dönersiniz inşaallah! Vatan size emanet…” demişti. Silah arkadaşları, Gökhan’ın bu sözlerinden hoşlanmamıştı. “Sen niye dönmeyecekmiş gibi konuşuyorsun ki?” diye sormuşlardı ama Gökhan cevap vermemişti. Yolları uzundu, grubun en önünde, şehadetine doğru yürümeye devam etti. Hep beraber Hakkari, Çukurca’nın Ormanlı Bölgesi’ne varmak üzerelerdi. Ne yazık ki o bölgede, bölücü terör örgütü üyelerinin bir pusu kurduklarını henüz bilmiyorlardı. Piyade Uzman Çavuş Gökhan Peker, yanında Bilal, Yusuf ve diğer silah arkadaşlarıyla Ormanlı Bölgesinde ilerlerken teröristler saldırıda bulunmuşlar ve yerlere döşedikleri el yapımı patlayıcıları infilak ettirmişlerdi. Bu saldırı sonucu, Piyade Uzman Çavuş Gökhan Peker, son nefesini vermiş, vatanını savunurken şeha det makamına erişmişti. *Gökhan’ın şehadetinden sonra ikiz kardeşi Ertan, bir zamanlar yan yana yürüdüğü kardeşinin, can yoldaşının silah arkadaşının tabutunu taşırken, onun kanını yerde bırakmamaya ant içmiş ve babası Yetiş Bey, Gökhan’a verdiği sözü tutarak, kimsenin ağlamasına izin vermemişti cenazesinde. Düşmanı kendilerine güldürmemek için… Şimdi, oğlunun kabrinin başına her gidişinde, kendi yazdığı şu dizeleri okuyor, belki oğluna ulaşır da onu ne kadar sevdiklerini bir kere daha hatırlar diye… “Çukurca dedikleri bir dağlık alan, Etrafı tüm yılan, çıyan Çok azdır o dağlarda sağ kalan Anneni, babanı unutma oğlum. Hakkari’den hep arkadaşların geldiler, Hepsi de cenazende selam durdular, Seni şehit edenlerden hesabını sordular, Anneni, babanı unutma oğlum. Mezarının başına al bayrağın takıldı, Şehitliğin her tarafı yapıldı, Toprağına çiçekler güller takıldı, Anneni, babanı unutma oğlum.” Şehit Piyade Uzman Çavuş Gökhan Peker gibi, “Vatan sağ olsun!” diyerek, kanını son damlasına, gücünü son zerresine kadar feda eden yiğitlerimiz var olduğu sürece, ay yıldızlı bayrağımız göklerde dalgalanmaya devam edecek, minarelerden yankılanan ezan sesleri ilelebet dinmeyecektir. Vatanımızın bölünmez bütünlüğünü korumak için, gözünü kırpmadan şehadet şerbetinden içen tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize baş sağlığı diliyoruz.