Fethi Sekin
1973-2017
Şehir: İzmir
Doğum Yılı: 01.11.1973
Şehadet Yeri ve Tarihi: İzmir, 05.01.2017
Görevi: Polis

Hayat, meltem rüzgârı gibi, yumuşacık, sakince akıyordu güzel İzmir’de… Doksan dokuz yıl önce, Yunan ordusunun işgalinden kurtulan, dağlarında çiçekler açan şehirde güzel bir bahar günüydü… Gece boyu yağan yağmur dinmiş, yeni yeni tomurcuklanan iğde ağaçlarının yapraklarının üzerinde damlalar, bir mücevher gibi ışıldıyordu. Polis Memuru Fethi Sekin’in, eşi ve çocuklarıyla beraber, Bingöl’den tayin olup İzmir’e gelişlerini kutluyordu sanki doğa. “Bir çay içelim.” deyip, deniz kenarı bir kır bahçesinde, köknarların gölgesinde oturmuşlardı ailece. Yeni bir şehre geldikleri için hepsi çok heyecanlıydı ama en çok çocuklar hevesliydi… Onlar için İzmir, bilinmeyen bir dünyaydı. Gökyüzünde eğleşen martılar ve vapur düdükleri ile çok neşelenmişler, hayranlıkla bu cümbüşü izliyorlardı, İzmir’in meşhur gevreğini yiyip, çaylarını içerlerken… Mutlu olacaklardı bu şehirde, hissediyorlardı, ailecek bir arada oldukları her yerde olduğu gibi… Ailesine çok düşkündü Fethi. Üç çocuğu vardı; Zeynep Dila, Burak Tolunay ve Nisa Nur… Çocukları mesleğinden sonra en büyük aşkıydı Fethi’nin, eşi Rabia Hanımla beraber. Mesleğe ilk başladığı zamanlardan beri yanında hep eşi vardı. Sonra çocuklar dünyaya gelmişti. Birlikte büyümüşlerdi, birlikte öğrenmişlerdi hayatı. Çok iyi bir eş olduğu kadar, çok da iyi bir baba olmuştu Fethi. Çocuklarının adını işitti mi, burnunun direği sızlardı. Hele uzaktaysa… Birinin ayağına taş değse, akan sular dururdu. Onlar için canını verirdi bir an bile düşünmeden. Söz vermişti hem eşine hem çocuklarına, son nefesini verene kadar yanlarında olacaktı. Gerçekten de sözünü tutacaktı Fethi, o meşum gün, 5 Ocak 2017’ye kadar…*Kalplerimize, yüreklerimize kazınmıştı Fethi Sekin’in şehadet şerbetinden tattığı o gün. Pırıl pırıl bir yüreğin, katrana bulanmış, kararmış kalplerin karşısındaki mücadelesini görmüştük, başta İzmir halkı olmak üzere bütün Türkiye… Terör örgütü üyeleri, bomba yüklü araçla Adliye Binasına saldırı düzenlemek isterken, cengâver polis memurumuz Fethi Sekin’in kahramanca mücadelesi sayesinde durdurulmuşlardı çünkü o gün. Mehmet Âkif’in dizelerindeki gibi; “Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim! ‘Adam aldırma da geç git!’ diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!” Fethi de olanlar karşısında, “Adam aldırma da geç git” diyememişti. Aldırmıştı. Omuzlarında milleti taşıyordu ne de olsa, vatan diye akıyordu damarlarındaki kan. Onlarca, yüzlerce zafere imza atan bir ulusun tarihine bir zafer, bir kahramanlık destanı daha eklemekti onun görevi. Ekleyecekti de… İzmir Adliyesinde sıradan bir gündü halbuki o gün de. Her kes işinde, gücündeydi. İnsanlar koşuşturuyor; avukatlar, savcılar, hakimler yaralara merhem olmak için ellerinde çantaları, telaşla adliye binasına girip çıkıyorlardı. Bir yandan da genci, yaşlısı birçok insan adalete sığınmak için gelmiş, koridorlarda derdine bir çare arıyordu…Fethi, Adliye’nin önündeki görevine erken başlamıştı. Kulübesinde, yıllardır baktığı köpeği Zeytin’e mamasını ve suyunu vermişti her gün olduğu gibi. Zeytin’in göz damlasının saati daha gelmemişti, dört gibi damlatacaktı; veteriner her gün aynı saatte ver, sakın zamanı kaçırma demişti. Çok dikkat ediyordu Fethi. Zeytin’le özel bir sevgi bağları vardı. Zaten oldum olası hayvanları çok severdi. Elazığ’daki köylerinde de hep, sahipsiz, zor durumdaki hayvanları besler, bakımlarını yapardı. Allah’ın yarattığı her varlığa karşı büyük bir merhamet duygusuyla doluydu Fethi. Zeytin’e de sahip çıkmıştı bu yüzden. Bulduğunda küçücük, açlıktan neredeyse ölecek durumdaydı. Onu yedirmiş, içirmiş, iyileştirmişti. O gün bugündür de görev yaptığı kulübenin önünde Zeytin de adeta onunla birlikte nöbetteydi. Çok güzel, gelenin geçenin gıptayla baktığı bir dostluk bağı kurulmuştu aralarında. Gün, hızlıca ve yoğun bir şekilde geçmiş, neredeyse akşam olmuştu. Zeytin’in göz damlasını damlatma vakti gelmişti. Çekmecesinde tuttuğu ilacı almış, kapının önündeki Zeytin’e damlatmak için yanına doğru gidiyordu. Birazdan nöbet değişimi olacaktı. Gitmeden evvel bu işi halledip, sonra eve koşacaktı. Çocuklarına kavuşmak için sabırsızlanıyordu Fethi. Onların yüzlerini gördü mü, günün bütün yorgunluğu siliniyordu. Aklından evlatları geçerken, gülümsedi Fethi, tam o sırada da C kapısına yönelen bir araç fark etti. Aracı tanımıyordu.Kuvvetli hisleri ve tecrübesi sayesinde, aracın yabancı olduğunu anladı. Şüphelenmişti. Hemen hareketlenip, “Dur!” diye bağırdı araçtakilere. Fakat araç durmadı. Fethi, bu sırada arabanın içindeki silahlı teröristleri fark etmiş, beylik tabancasını belinden çekerek, korkusuzca onlara doğru koşmaya başlamıştı. Zeytin de canhıraş, havlayarak Fethi’nin peşinden koşuyordu… Sanki olabilecekleri hissetmiş, bunca zaman kendisini koruyup kollayan dostunu yarı yolda bırakmak istemiyordu. Onu korumaya çalışıyordu. Bu sırada araçtan hızla inen teröristler kaçarken, otomobildeki bombayı patlattılar. Fethi buna rağmen durmadı, vazgeçmedi. Cesaretle peşlerinden koşmaya devam etti. Hiçbir zaman, işini yarım bırakmazdı Fethi. Girdiği her işi tamamlardı. Yine öyle yapacaktı. Çok kararlı, çok başarılı bir polisti o. Zekiydi, hafızası çok kuvvetliydi. Adliyeye giren, çıkan hemen hemen tüm arabaları tanır, kime ait olduğunu bilirdi. Arkadaşları çok şaşırırdı onun bu dikkatine ama Fethi hep böyleydi. Öyle işine odaklı yaşardı ki, her an görevini düşünür, başka bir konuyla ilgili görünse bile, aslında işini yapmaya devam ederdi. Kendisine nerede ihtiyaç duyulursa orada olurdu. “Bu benim işim değil.” demez, elini taşın altına koymaktan asla çekinmezdi. Görevden asla kaçmazdı. İzinlerini bile çoğu zaman yakar, daima görevinin başında dururdu. Gittiği her yerde “Çalışkan ve yardımsever polis memuru” olarak tanınıyordu. Halk onu bağrına basmıştı. Nasıl basmasındı ki? Vicdanlı ve merhametliydi. Temiz, riyasız, yalanı dolanı olmayan bir yiğit insandı. Öyle bir iletişim kurardı ki insanlarla, öyle bir dinlerdi ki herkes ona derdini anlatmak, içini dökmek isterdi. Elinden geldiği ölçüde, hiçbir yardımı esirgemezdi kimseden. Fethi’nin lisedeki okul dosyasında bile şöyle yazıyordu; yardımsever, dürüst ve güvenilir. Bütün hayatı bu üç özelliği üzerine inşa olmuştu Fethi’nin. Çok iyi bir dosttu. Bir arkadaşının ihtiyacı oldu mu iki eli kanda olsa koşar, elinden gelen her yardımı yapardı. Fakir, fukara, aç, açıkta birini görürse hemen karnını doyurur, cebine harçlık sıkıştırırdı. Başkası açken o tok yatamazdı. Öyle vicdanlı bir insandı. Fedakârdı. Gerekirse, bir başkasının hayatı için kendi hayatını feda edebilecek kadar hem de… Bu mesleği de o yüzden seçmişti zaten. Çocukluğundan beri tek hayali polis olmak ve beline silah takmaktı. Gerçekten de bu hayalinden hiç vazgeçmemişti, o silahı beline takana kadar durmadı Fethi.Lise bitince polislik sınavlarına girmişti, en yakın arkadaşıyla beraber. Hatta can arkadaşım dediği arkadaşının da sınava başvurmasını o sağlamıştı.Sınava beraber girmişlerdi. Çok istiyordu kazanmayı. Bir de ikisi birden kazanırsa dünyalar onun olacaktı ama sadece arkadaşı kazanmıştı sınavı. Hiç üzülmedi Fethi; tam tersi, kendisi kazanmış kadar sevindi. Öyle bir kucakladı ki arkadaşını, ancak nefsinden arınmış, dünyevi hastalıklardan kurtulmuş bir kalp bu kadar samimi bir sevinçle çarpabilirdi. Fethi, bir dönem sonra azimle yeniden denemiş, daha çok çalışmış ve bu defa o da kazanmıştı. Babacığı ineğini satıp, okula göndermişti oğlunu, polis olabilsin diye. Minnettardı onlara. Bunca fedakârlıkla kendisini okutan ailesine olan borcunu, çok çalışarak ve çok iyi bir polis olarak ödeyebilirdi ancak. Dediğini de yaptı. İyi bir polis oldu ve görevi için, vatanı için canını feda ederek bunu herkese gösterdi. * O gün, korkmadan, cesaretle peşinden koşarak, beylik silahıyla kovaladığı o iki teröristten birini etkisiz hale getirdi Fethi. Diğerini yakalamak için de mermisi bitene kadar yiğitçe çarpıştı. Şahinler Timinde görevli, keskin gözlü ve bir şahin kadar kararlı olan Fethi Sekin, pençelerini, savunmasız insanların canına kastedenlerin göğüslerine daldırıp, onların mesnetsiz emellerinin önüne geçmeyi başardı. Bu fedakârca davranışı, kendi çocukları nın babasız büyümesi pahasına, birçok çocuğun öksüz ve yetim kalmasına engel oldu… Gözü karalığı ve yüreğindeki hudutsuz vatan, bayrak aşkıyla canı pahasına, çok sayıda kişinin hayatını kurtararak şehadet şerbetinden tattı… O gün hiç batmayacak bir güneş gibi doğdu yüreklerimize Fethi Sekin… Çünkü ona göre; aç yaşanabilir, evsiz, barksız, parasız, pulsuz, yaşanabilir ama namussuz ve vatansız yaşanamazdı. Namusu ve vatanı için canını feda ederek, herkese bunu bir kere daha hatırlatmıştı Fethi. Cenazesinde babasının söylediği gibi; “Oğlum, şuan aramızda değil belki ama ülkeme her bahar geldiğinde, İzmir’in dağlarında çiçekler açtığında ben onun kokusunu duyacağım.” Gerçekten de İzmir ve bütün Türkiye, Fethi Sekin’in şehadet şerbetinden içtiği o günden beri çiçekler açmaya ve buram buram Fethi Sekin’in gül kokusunu duymaya devam ediyor. Tıpkı, Fethi’nin, şehadetinden evvel görev yaptığı kulübenin önünde baktığı sadık dostu Zeytin gibi… Zeytin, o gittiğinden beri kulübenin kapısından hiç ayrılmıyor ve bugün hâlâ sahibinin geri gelmesini bekliyor ümit içinde… Polis memuru Fethi Sekin, yaptığı fedakârlık ve kahramanlıkla, o gün büyük bir destan yazdı. Bütün şehitlerimiz gibi, bu vatanı yaşatmak için can veren, bayraklaşan kahramanlarımızdan biri oldu. Milletimizin ve ülkemizin tarihine ismini altın harflerle yazdıran Fethi Sekin ve onun gibi, memleket aşkıyla yanıp tutuşan bütün aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk Milleti’ne başsağlığı diliyoruz… Yattığın yer nur olsun Fethi Sekin, seni asla unutmayacağız.