Dursun TAŞTİKEN
1988-2015
Şehir: Konya
Doğum Yılı: 15.07.1988
Şehadet Yeri ve Tarihi: Hakkari, 14.08.2015
Görevi: Jandarma Astsubay Üstçavuş

Dursun, ilk kez bir semazen gördüğünde, on yaşındaydı. Dedesi, onu Şebi Arus Törenlerine götürmüş, sema eden semazenleri izletmişti. Çok etkilenmişti Dursun gördüğü bu sema ayininden. Dedesi onu götürürken, “Düğüne gidiyoruz.” demişti. Gerçekten de Şebi Arus, düğün gecesi anlamına geliyordu. Mevlânâ Celâlleddîni Rûmî’nin, Mevla’ya kavuşma anını bir vefat olarak değil, “düğün gecesi.” olarak tanımlayıp, sonsuz bir mutluluk duyduğu anlamına geliyordu bu. Tabii Dursun, çocuk aklıyla bunu anlamamıştı. O gerçekten bir düğüne gittiklerini sanıyordu. Beyazlar içinde dönen semazenleri görünce ise dili tutulmuştu. Çıktıklarında hava kararmış, yıldızlar yerini almıştı çoktan. Dursun, gördüklerinden çok etkilenmişti. Nasıl oluyordu da bu kadar uzun süre, durmadan dönebiliyorlardı? Hem de hiç başları dönmeden ve en önemlisi neden? Neden dönüyorlardı? Dedesi şöyle demişti yıldızları gösterip, “Peki, yıldızlar neden dönüyor?” Dursun, okulda öğrendiği bilgilerini hatırlamak için düşünmüştü, “Dünyanın kendi ekseni ve güneş etrafındaki dönüşü yüzünden.” Dedesi “İşte… Her şey dönüş yüzünden… Damarında akan kan, topraktaki, gökyüzündeki yaşam, her şey ama her şey bir uyum içinde döner. İnsan da bu akışa uyum sağlar… Doğar, büyür, ölür. “Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” (Bakara Suresi, 156. Ayet) Hiç olup, her şeye varacağız… İşte o yüzden…” demişti. Dursun, o yaşında tam olarak anlamamıştı elbet bu anlatılanı ama anlayacağı gün gelecekti. O zamana kadar hayatı yaşaması ve bir pervane gibi dönmesi gerekiyordu…* Aynı köyde büyümüşlerdi Ayşe ile Dursun. Konya’nın Doğanhisar ilçesine bağlı Deşdiğin köyünde… Çocuklukları aynı sokaklarda, aynı oyunları oynayarak geçmişti. Kukalı saklambaç, dalya, beş taş… Çocukluk arkadaşıydılar. Dursun, Ayşe’yi her zaman korur kollardı daha küçücük bir çocukken bile. Sakindi, uyumlu bir yapısı vardı ama söz konusu Ayşe oldu mu, akan sular dururdu. Ona bir haksızlık yapan olursa karşısına dikilir, biri ağlatırsa, o güldürmeye çalışırdı. Çok güzel bir arkadaşlıkları vardı. Birbirlerinden hiç ayrılmazlardı ama sonra Dursun, on iki yaşına geldiğinde, ortaokul eğitimi için Konya’ya gitmişti. Eskisi kadar çok görüşemiyor lardı artık. Ancak, bayramlarda, seyranlarda, köye ziyarete geldiklerinde görüşüyorlardı. Liseyi de Seydişehir Anadolu lisesinde okumuştu Dursun. Çok zeki ve çalışkandı. İstese, üniversitede her bölümü kazanabilecek kadar başarılıydı derslerinde ama onun tek tutkusu askerlikti, Ayşe, onu tanıdığından beri… Zaten lise biter bitmez de askeri sınavları kazanarak Ankara’da, Astsubay yüksekokulunda eğitim görmüş ve ilk görev yeri Samsun, Vezirköprü’ye gitmişti. Bu arada birbirlerine olan alakaları hiç bitmemişti. Sık sık mesajlaşıyorlar, birbirlerinden haber alıyorlardı. Artık bu arkadaşlık, bir dostluktan öteye doğru gitmeye başlamıştı. Birbirlerini çok seviyorlardı. Hele Dursun… Ayşe diyor, başka bir şey demiyordu.Samsun’da göreve ilk başladığı zamanlarda, babacan bir komutanı vardı Dursun’un. Bir gün, bir arkadaşlarının düğünü olmuş, çiçeği burnunda damadı herkes kutluyordu tek tek. Birliğindeki arkadaşlarının çoğu evliydi, bir tek Dursun bekar kalmıştı. Babacan Komutanı, “Ee, Dursun.” demişti “Sen de bir gün evlenirsen, eşinin isminin ne olmasını istersin?” diye sormuştu. Dursun hiç düşünmeden, “Ayşe olsun isterim, komutanım!” diye cevap vermişti. Yüreğindeki ismi söyleyivermişti komutanına. Komutanı, bu cevap karşısında, “Aklında biri var herhalde.” demişti, Dursun ise “İnşaallah olur.” diye cevaplamıştı. Aklındaki Ayşe’ydi elbette ve en kısa zamanda ona açılacaktı artık… Dursun’un tayini, Şırnak’ın Cizre ilçesine çıktığında, Dursun Ayşe’ye evlenme teklif etmiş, apar topar nişanlanmışlardı ama evlenmek için biraz daha beklemeleri icap ediyordu. Çünkü Dursun, çok sevdiği Ayşe’yi, terör olayları nedeniyle Cizre’ye götürmek istemiyordu. Onun mutsuz olmasına, zarar görmesine dayanamazdı. Bu yüzden iki sene süren nişanlılık döneminde bir süre ayrı kalacaklardı. Dayanırlardı elbet… Her ayrılık, bir vuslata gebeydi nasıl olsa. Gençler di henüz, birbirlerini böylesine sevdikten, bağlı olduktan sonra elbet gün gelecek, bu hasret bitecek ve kavuşacaklardı. Gerçekten de iki sene sonra Manisa’ya tayini çıktı Dursun’un. Bu müjdeli haberin hemen ardından da evlendiler ve üç yıl Manisa’da kaldılar. Bu arada bir de oğulları oldu; Ahmet… Dursun, mükemmel bir eş olduğu kadar çok da iyi bir baba olmuştu. Evine ve ailesine çok bağlıydı. Onları hiçbir zaman üzmemiş, Ahmet’ini ve Ayşe’sini, her zaman kanatlarının altında korumuş, kollamıştı. Değil üzmeye, bazen onlara bakmaya bile kıyamazdı. Tırnaklarına taş değse, onun canı yanardı. Öyle severdi ikisini de. Çok vicdanlı ve merhametliydi. Sadece ailesine karşı da değil, etrafındaki herkese sonsuz bir iyilik ve yardımseverlikle yaklaşırdı. Zor şartlarda, çok uzun ve yorucu görevlere giderdi. O halde bile merhametini ve yardımseverliğini kimseden esirgemez, zor durumda kim varsa yardım ederdi. Bir gün bile şikâyet etmezdi görevinden. Vatanı ve mesleği her zaman, her şeyden önce gelirdi Dursun için. Göreve çağrıldığı vakit, gözü hiçbir şey görmeden, koşarak giderdi. Bir dakika bile kaybetmek istemezdi. İşini severek ve isteyerek yapardı. Askerlik onun için çok şanlı bir meslekti ve o ay yıldızlı üniformayı giymek, ona bahşedilmiş en büyük nimetti. Canından vazgeçer, üniformasından vazgeçmezdi. Dinini, ülkesini ve bayrağını müdafa için yaşıyordu adeta, bunun için gitmeyeceği, çatışmayacağı cephe yoktu. Manisa’daki görev süresi bittiğinde, Hakkari ve Tunceli’den birini seçmesi gerekiyordu. O, kendi isteği ile Hakkari Yüksekova’yı seçmişti. O dönemde Ayşe’si, sekiz aylık hamileydi. Ahmet’ten sonra bir oğulları daha olacaktı. Çocuklarının büyümesini kaçırmak istemiyordu ama Ayşe’yi de yanında, o zorlu coğrafyaya sürüklemek içine sinmiyordu. Oysa Ayşe çoktan hazırdı onunla birlikte gitmeye. Çocuklarıyla birlikte, kocasının yanında olmak istiyordu. Dursun, Hakkari’ye oturacakları evi ayarlamak için önden gidecekti. Karısı ve çocukları gelecekse, kurulu düzene gelmelilerdi. Orada sıkıntı yaşamalarına gönlü razı gelmezdi. Vedalaştılar… Karısına, doğuma yetişeceğine dair söz verdi. Ayşe biliyordu, Dursun her zaman sözünü tutardı ama bu sefer içinde bir sıkıntı vardı gittiğinden beri. Bebek beklemesine ve değişen hormonlarına yormuştu bu durumu ama bir türlü geçmek bilmiyordu içindeki sıkıntı… Her gün konuşuyorlardı Dursun’la. Onlar her zaman ulaşamasa da Dursun, sık sık arıyordu. Ayşe’sine, iyi olduğu haberlerini veriyordu. Gittikten birkaç gün sonra, 13 Ağustos akşamı, Ayşe, Ahmet’e banyo yaptırıyordu. O gün içindeki sıkıntı iyice büyümüş, yüreğinden taşmış, sanki bütün bedenini kaplamıştı Ayşe Hanımın. İçi yanıyordu sanki… Biraz sonra, Ahmet’i havlusuna sarıp, banyodan çıktığında, telefonunda on cevapsız arama olduğunu gördü. Dursun aramıştı. Duymadığı için kendi kendine kızdı, hemen geri aradı. Neyse ki Dursun açtı. Operasyona gideceğini söyledi. “Gayet iyiyim.” dedi “Sen nasılsın? Oğullarımız nasıl?” Ayşe iyi olduklarını söyledi. “Ahmet’i yıkadım şimdi” dedi.“Diğeri de karnımı tekmeleyip duruyor…” Güldüler. Dursun “Çok özledim sizi.” dedi “Yüreğimin yarısı bayrak aşkıyla, diğer yarısı da sizin aşkınızla dolu. Eğer bana bir şey olursa bil ki benden sonra, güneş yeniden doğacak. Tıpkı bir semazenin dönüşü gibi; hiç olup, her şeye varacağım…” Ayşe’nin, Dursun’un ağzından duyduğu son sözler bunlardı. Telefonu kapattılar ama Ayşe için zaman geçmek bilmiyordu. Tekrar aradı Dursun’u. Defalarca… Telefonu kapalıydı, biliyordu ama ya açtıysa diye düşünerek aramaya devam etti. Dursun’un bir anda telefonu açıp, yanlarına geleceğine inanmak istiyordu. Bıkmadan, usanmadan aramaya devam etti Ayşe Hanım. Akşam sekiz buçuk sularında tekrar denedi kocasını aramayı ve bu defa telefonu çaldı Dursun’un. İçine bir ferahlık geldi, güneş doğdu sanki, kocası nihayet açmıştı telefonunu. Demek ki, operasyondan sağ salim dönmüştü ama biraz sonra, arama meşgule düştü. İçindeki o anlık ferahlama yerini daha ağır bir kasvete, karanlığa bırakmıştı. Kalbi deli gibi çarpıyordu. Parmaklarını, zorla hareket ettirerek, tekrar aradı Dursun’u. Telefon açıldı. Bir an Dursun açtı diye sevindi, rahatlamaya meyletti ama karşıdaki ses başka birine aitti. Murat Üsteğmene. Ters bir şey olduğunu biliyordu, bugüne kadar Dursun’un telefonuna bir başkasının cevap verdiği olmamıştı. “Dursun nerede?” diyebildi sadece. Murat Üsteğmen, Dursun’un küçük bir operasyon geçirdiğini söyledi. İşte o an, ayağa kalkamadı Ayşe Hanım. Sanki üzerine asfalt dökülmüş gibi kasılıp kaldı. Her yer bir anda zift gibi karardı. * Tim Komutanı Dursun Üstçavuş, eşiyle telefonda görüştükten sonra operasyona gitmişti. Jandarma Özel Harekat Timi, Hakkari’nin Yüksekova ilçesi Dağlıca bölgesinde, Yeşiltaş yolunu açmaya çalışıyordu. Bu sırada terör örgütü tarafından pusuya düşürüldüler. Dursun Taştiken komutasındaki askerimiz hemen mevzilendi. Pusuya düşürüldükleri için bazı askerler yaralandı. Saklanacak fazla yer olmadığı için askerler, tedirgindiler. Hepsi daha dal gibi, körpecik erlerdi. Çoğu ilk kez böyle bir saldırının ortasında kalmışlardı. Mücadele etmeye çalışıyorlar ama elleri, ayakları titriyordu. Dursun Komutan, “Çocuklarım” dediği askerlerinin yaralı olanlarını mevziine çekmeye çalışırken, kendisi açıkta kalmıştı. Bir yandan da çatışmaya devam ediyor du. İlk önce karın boşluğundan yara aldı. Yine de bırakmadı. Devam etti çatışmaya. İkinci darbe ayaktan geldi. Üçüncüsü ise köprücük kemiğinden… Yere yıkılana kadar, yirmi dakika daha devam etti kurşun yağdır maya. Himayesindeki askerleri ni korumak için ama daha fazla dayanamayarak kan kaybından bayıldı ve şehadet şerbetinden tattı. Kahraman şehidimiz, vatanını, milletini, bayrağını ve askerini kurtarmak için canından ve ailesinden vazgeçti. Çocukluğunda, dedesiyle birlikte,Şebi Arus törenlerini izlemek için gittiğinde gördüğü semazenlerin dönüşü gibi, ait olduğu yere, Allah’a döndü… Onun şehadetinden bir ay sonra, ikinci oğullarını kucağına aldı Ayşe Hanım. Çok sevdiği eşinin adını verdi ona; Dursun… Onun gibi, gönlü geniş, merhametli, vatan, millet,din ve bayrak sevgisiyle dolu bir yiğit olsun diye… Şehit Jandarma Astsubay Üstçavuş Tim Komutanı Şehit Dursun Taştiken gibi bayrağımızın gökteki asil yerini muhafaza ve müdafaa etmek için aziz canından vazgeçen şehitlerimizi şükranla anıyoruz. Ruhları şad olsun.