Abdurrahman AVCI
1974-2017
Şehir: Şırnak
Doğum Yılı: 01.05.1974
Şehadet Yeri ve Tarihi: Şırnak, 11.06.2017
Görevi: Güvenlik Korucusu

Bir destandır Abdurrahman Avcı’nın hikâyesi. Bütün Aziz Şehitlerimiz gibi, dilden dile, kulaktan kulağa, nesilden nesile anlatılması gereken. Anlatılmalı ki uğruna ölünenler, uğurlarına ölenleri unutmasın. Anlatılmalı ki Türk Milleti’nin ne yiğitler yetiştirdiğini yedi düvel duysun. Anlatılmalı ki kahramanların kısa ama dolu dolu geçen hayatları dosta güven, düşmana korku salsın. Canını Türk Milleti ve devletine feda etmeye daima hazır bir korucuydu Abdurrahman. Vefalı, inancı sağlam, korkusuz bir yiğitti. Avcı idi hem soyadı hem de lakabı. Göreve başladığı günden, şehit düştüğü 2017 yazına kadar, tek bir gün bile sabit olarak nöbet tutmamıştı. Devamlı olarak Şırnak İl Jandarma Özel Harekat Tabur Komutanlığı ile görevlere, operasyonlara katılırdı. Bir gün olsun durmamış, dinlenmemişti. Nerede bir düşman var, karşısında Avcı’yı bulurdu her zaman. Hangi deliğe saklandılarsa Avcı onları bulup çıkarırdı. Şırnak’ı avucunun içi gibi bilirdi Abdurrahman, ne de olsa doğma büyüme Şırnak’lıydı. Sadece şehri değil, şehri çevreleyen dağları, Gabar Dağı’nı, Cudi Dağı’nı da avucunun içi gibi bilirdi. Bu nedenle kâbusuydu terör örgütünün. Bilirlerdi ki en güvenli yer bile güvenli değildi Avcı sağ oldukça. Güç bela, düşe kalka buldukları, girdikleri inlere, Abdurrahman gözü kapalı giderdi bir hamlede. Baş düşmanıydı hepsinin. Dağların aslanıydı. Hem gece iz sürerdi, hem gündüz. Kimsecikler göremezdi Avcı’yı ama o herkesi, her şeyi görürdü. Kuş uçmazdı Şırnak’ın dağlarında, yaylalarında ondan habersiz ve yakaladı mı avını, bir aslan gibi atılırdı üzerlerine. Pençelerini geçirirdi yüreklerine… Kimse nereden çıktığını, nereden geldiğini anlayamazdı.Aslında savaşı, savaşmayı sevmiyordu. Uzlaştırıcı, arabulucu, barışçıl bir insandı. Gönlü büyüktü, yardımseverdi. Tek isteği ailesiyle, çocuklarıyla yaşayıp, torunlarını göreceği, onlara hikâyeler anlatacağı ve huzur içinde yaşayıp göçeceği bir hayattı ama etrafında kötülük kol geziyor du. Düşmanlar, dişlerini geçirip, Türkiye’den bir parça koparmaya çalışıyorlardı. Bu, etinden et koparılması gibiydi Abdurrahman için. Dahası, evini istiyorlardı, vatan toprağını… Düşmanın boyunduruğu altında yaşamaktansa, toprağın altını, toprağın üstüne yeğlerdi Abdurrahman, bütün vatanseverler gibi. * 2004 yılında, Kayseri Hava İndirme Tugayı komutası altında, Kuzey Irak’taki Metina bölgesine düzenlenen operasyonlara katıldı Korucu Abdurrahman. Irak’ta güvende olduğunu sanıyordu düşman. Güvende olmadıklarını gösterdi o ve arkadaşları. Kahramanca savaştılar, sayısız teröristi etkisiz hale getirdiler yine. Daha sonra, Şırnak Tümen Harekatı Şube Başkanlığının emri altında, çok seçkin bir birim kuruldu; Hançer Timi.Ordumuzun, en deneyimli, en gözü pek, en seçkin askerlerinden oluşan bu timde Avcı da yerini aldı. Altını üstüne getirdiler Şırnak’ın, rüzgâr gibi estiler. Düşman hangi deliğe girdiyse çıkardılar, nereye saklandıysa buldular, çok ağır kayıplar verdirdi ler. Dillere destan olduHançer Timi, adı bile düşmana korku salmaya yetiyordu artık. Bir yandan savaşıyor, bir yandan da pişiyordu Abdurrahman. Türkiye’nin dört bir yanından gelen, vatanı için savaşan gençleri görüp onlara hayran oluyordu. Trabzon, Giresun, Edirne,Burdur, Van… Hasılı kelam, yurdun dört bir yanından gençler vatan savunması için Şırnak’a geliyor, her gece o yüce mertebeye ulaşmak için dua ediyorlardı, “Allah’ım, arkadaşlarıma bağışladığın mertebeyi bana da bağışla… Şehit olmayı nasip eyle…” diyerek… Vatan sevgisi büyüdükçe büyüyordu Abdurrahman’ın. Ancak, gencecik bedenleri toprağa verdikçe, al bayrağa sarılı canları memleketlerine uğurladıkça, öfkesi de kabarıyordu. Hem sevgisi hem öfkesi o kadar büyümüştü ki artık, bir insan vücuduna sığmaz oldu ve devleşti Abdurrahman. Bir gün kendi kendine sordu, “Ne zaman bitecek?” Sonra cevabı yine kendisi verdi, “Şehit düşünce, inşaallah.” Avcı, 2007 yılında, bu defa Gabar Dağı’nda düşmanın izini sürüyordu. Düşman mertçe savaşmıyordu. Türk ordusunun karşısına dikilecek cesareti yoktu. En iyi bildikleri işti tuzak kurmak. Pusu, el yapımı patlayıcı, mayın… Avcı, tuzakları bulmakta, onlara yakalanmamakta ustaydı. Nice arkadaşının hayatını kurtarmış, onlara rehberlik etmişti. Bir keşif kolu ilerliyorsa en önde Abdurrahman giderdi daima. Bir sızmaya gitmişlerse başı o çekerdi; “Birine bir şey olacaksa bana olsun.” diyecek kadar yürekliydi. Çocuklar yetim kalmasın isterdi. Oysa kendi de babaydı, onun da çocukları vardı. Üstelik çok da iyi bir babaydı. Kendisi gibi yiğit, beş çocuk yetiştirmişti. Onun gibi gözü tok, ruhu temiz, paylaşmayı bilen… Onlar da babaları gibi vatan sevgisiyle dolup taşıyorlardı. Yurt sevgisini her şeyin üstüne koyuyorlardı. Ancak ne kadar yiğit olursa olsun, baba can parçasıydı. İnsan kendi canını feda ederdi de kıyamazdı anasına, babasına. Onlar da korkuyorlardı babaları için. Ölümün sınırında geziyordu. Akrabaları, sevenleri bırakıp, evine dönmesini istiyor lardı artık. Fakat dinlemedi Avcı hiçbirini. Canını kurban bellemişti vatanı için. Sanki Cudi Dağı’na kanı aksa dualar gerçek olacak, terör yok olacak, yurduna huzur hâkim olacaktı. *Usta bir iz sürücüydü Abdurrahman. Kendine güveniyordu. Korkmuyordu hiçbir şeyden. Tuzakları, pusuları fark etmekte usta olsa da en zoru mayınları tespit etmekti. Mayın tarlasında yürümek, dünyanın en zor, en meşakkatli işiydi. “Herkes kendi mayınına basar.” diye bir tabir vardı askerlikte. Bir mayının üstünden on kişi geçer giderdi ama o mayın bir kişide patlayıverirdi. Mayınının seni nerede beklediğini kimse bilemezdi çünkü onları ancak bastığınız zaman görürdünüz. Ve Abdurrahman’ın mayını da yattığı yerde onu bekliyor du sinsice. Herkes dikkatli, nefes bile almadan, önündekinin adımlarını takip ederek geçmeye çalışıyordu o görünmez mayın ormanından. Ormanın ötesi bataklıktı, terörist bataklığı. Orayı kurutmaya gidiyorlardı, yine en önde Abdurrahman vardı. Gelgelelim daha bir kilometre bile gitmemişlerken, büyük bir patlama duyuldu, kulakları sağır eden… Abdurrahman ve mayını buluşmuştu o dakika. Arkadaşları hastaneye yetiştirdiler. Neyse ki yaşıyordu. Kolay yıkılacak adam değildi Abdurrahman. Mayını patlatmıştı ya ona yine bir şey olmamıştı. Zorlu bir operasyonun ardından ayağına altı tane platin taktılar. Komutanları “Seni artık gazi yapalım. Ayrıl görevinden.” dediklerinde, Abdurrahman’ın cevabı şu olmuştu; “Ölmek var, dönmek yok.” Milli şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’un dizelerindeki gibi; “Yılmam ölümden, yaradan askerim; Orduma, “Gâzi” dedi Peygamberim. Bir dileğim var, ölürüm isterim; Yurduma tek düşman ayak basmasın!” Abdurrahman Avcı da yurduma tek düşman ayak basmasın diye dönmedi yolundan. Şırnak’a sığamadı; Siirt, Bitlis, Bingöl, Van, Hakkâri… Nerede operasyon varsa oradaydı yine. Görevi olmadığında Şırnak’a dönüyordu ama duramıyordu yerinde çünkü biliyordu ki düşman da durmuyordu. Şırnak’ta o sıralar meskûn mahal operasyonları yapılıyordu. Görevli değildi ama yine de gitti. İkinci kez orada gazi oldu. İyileşir iyileşmez, yine ait olduğu yere, vatan savunmasına geri döndü. Aynı çatışmalarda bir kere daha gazi oldu. Bu sefer bir keskin nişancının hedefindeydi. Abdurrahman’ı ıskaladı ama kurşunun isabet ettiği fayans parçaları sol ayağına ve sol kulağına isabet etti. Bu da yıldıramadı Abdurrahman’ı. Onu her yere serdiklerinde daha da güçlenerek, daha da büyüyerek ayağa kalkıyordu. * 2017 yılının haziran ayıydı. Abdurrahman Şırnak İl Jandarma Alay Komutanlığı emrinde kurulan Şimşekler Timinde görev yapmaktaydı. Cudi Dağı, Kemerli Mevkii, Kelga Tepesi’nde terörist faaliyetlerin olduğu istihbaratı alınmıştı. Operasyona çıkmadan önce, son bir paylaşım yaptı sosyal medya hesabından, “Ben bu cennet vatan için ölmeyi göze aldım. Siz yaşamayı göze alıyor musunuz?” diye… Abdurrahman, Şimşekler Timi’nden sekiz yiğidi de yanına alarak sızmaya gitti. Uzaktan Cudi Dağı, boynuna zümrüt gerdanlık takmış bir gelin gibi görünüyordu. Gözlerini alamadı bu güzellikten Abdurrahman, her seferinde olduğu gibi. Baktı baktı… Ama bu defa içinde başka bir heyecan daha vardı. Sanki, şehadetine doğru yürüyordu. * O gece hava zifiri karanlıktı, göz gözü görmüyordu. Çevrede tek bir dost unsur yoktu. Dokuz aslan, düşmanın arasına sızmıştı. Yaptıkları iş çok tehlikeliydi ama hem Abdurrahman hem de silah arkadaşları alışkındılar. İlk kez yapmıyorlardı ne de olsa. Gecenin karanlığında dikkatle ilerlediler. O karanlıkta birdenbire teröristlerle karşı karşıya gelebilirlerdi ama düşman onları görmeden, onlar düşmanı gördüler. Yedi yüz metre kadar yakınlarına sokuldular. Hedefin koordinatını tespit ettikten sonra topçu birliklerine bildirdiler. Topçu ateşi, bir yağmur gibi indi tepelerine. Şimşeklerin işi bitmemişti. Dağın derinliklerine, kuytularına doğru ilerlediler. Kelga Tepesi’nin zirvesine yaklaştılar. Teröristler zirveye mevzilenmiş ve el yapımı patlayıcılar döşemişlerdi. Abdurrahman ve arkadaşlarının bunu bilmesine imkân yoktu. Abdurrahman her zamanki gibi en öndeydi. Bir anda sağ yanında bir terörist belirdi. Anlık bir temastı. Arkadaşlarının uyarma sına fırsat kalmadan, teröristler den biri bastı tetiğe ve o kurşun dağ gibi yiğidi yere devirdi. Kur’anı Kerim’de, Hz. Nuh’un Gemisinin tufandan sonra indiği yer olarak anlatılır Cudi; “Ey toprak suyunu yut! Ey gök sen de tut!” denildi. Su çekildi; hüküm yerini buldu; gemi Cûdî’nin üzerine oturdu; “Zalimlerin topunun canı cehenneme!” denildi. (Hûd Suresi, 44. Ayet) Cudi Dağı’nın eteğinde bulunan Heştan Köyünün ise Hz. Nuh tarafından kurulduğuna inanılır. Defalarca, üstleri tarafından takdirname ile, yüce Türk ordusu tarafından iki kere nişanla onurlandırılan Abdurrahman Avcı’ya, Hz. Nuh’un evinde nasip olmuştu şehadet şerbetini içmek… Hz. Adem’den sonra insanoğlunun ikinci kez zuhur ettiği yerde muradına ermişti yiğit korucu Abdurrahman Avcı. Birer birer, ızdırap içinde cennete uğurladığı arkadaşlarına, dostlarına kavuştu. O bu cennet vatan için canını feda etmeyi göze aldı…Vatan ve bayrak aşkına canını feda eden, Şehit Korucu Abdurrahman Avcı gibi hayatı uğruna düşmana karşı koyan tüm kahraman şehitlerimize minnet borçluyuz. Yedi düvele nasıl bir millet olunacağı dersi veren bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet, şehit yakınlarına ve milletimize baş sağlığı diliyoruz.