Seyithan ÖZDEMİR
1938-1992
Şehir: Bingöl
Doğum Yılı: 01.07.1938
Şehadet Yeri ve Tarihi: Bingöl, 28.03.1992
Görevi: Muhtar (Korucu)

O sabah yine, kırılan pencerelerin sesine uyandı Muhtar Seyithan ve ailesi. Hepsi panikle ayaklandı. Muhtar Seyithan, kapının yanında duran silahı alıp hızla dışarıya fırladı, büyük oğlu da onunla beraber. Biri arka tarafa, diğeri öne doğru koştu ama birkaç dakika sonra, ikisi de eve eli boş döndüler. Taşı atanı yine yakalayamamışlardı. Muhtar “İyice gemi azıya aldı bunlar.” diye silahını bıraktı kenara. Canı sıkkın, tatsız içeri girdi, divana bağdaş kurup oturdu.Oğlu da peşinden gelmişti. Bu sırada hanımı ve diğer çocuklar, endişeli bekliyorlardı. “Böyle olmayacak.” dedi ortanca oğlan, diğerlerinden daha deli fişekti; “Toplayacağım köyün delikanlılarını, çıkacağım dağa! Kendim vereceğim derslerini!” Muhtar, kırık pencerenin parçalarını, kısa bir çalı süpürgesiyle süpüren kızını göz ucuyla izlerken, “Deli deli konuşma!” dedi, “Bu işin jandarması var, adaleti var! Eşkıya mıyız biz? Yakında kazıyacaklar köklerini, benim şüphem yok!” dedi. Bu sırada on bir çocuğunun en küçüğü, elinde buruşmuş bir kâğıtla geldi, babasına uzattı. Muhtar canı sıkkın yazıya baktı. Gözleri iyiden iyiye bozulmuştu, yakın gözlüğü olmayınca hiç göremiyordu artık. Büyük oğluna uzattı, “Bir oku hele.” Oğlu kâğıda baktı, sonra buruşturup, “Yine aynı şey.” dedi, kardeşinin süpürdüklerini topladığı faraşın içine attı kâğıdı. Notta, daha öncekiler gibi, “Türkiye Cumhuriyeti’nden alınan silahların, derhal terör örgütüne teslim edilmesi, ayrıca Seyithan Muhtar’ın, muhtarlık görevinden ivedilikle istifa etmesi isteniyordu. Aksi taktirde, sonu iyi olmayacaktı! 1990’lı yılların başından itibaren, terör örgütü köylere musallat olmaya başlamıştı. Köy halkının ve çevre köylerin güvenliğini sağlamak için Jandarma Karakolu açmak amacıyla bir dizi çalışmalarda bulunmuştu muhtar Seyithan. Bu sayede köyde, geçici bir karakolun açılışını sağlamıştı fakat kış aylarının bölgede çetin geçmesinden dolayı, geçici olarak kurulan karakol, mevsimsel nedenlerden ötürü kaldırılıyordu. Köyü’nün ve bölgesinin terör örgütü kontrolüne geçmemesi için, köy halkıyla birlikte, canla başla çabalıyordu Muhtar Seyithan. Teröristler, bu vatansever muhtarı kontrol altına alamadıkları için rahatsızlık duyuyorlardı. Bu yüzden de sürekli olarak terör örgütü tarafından mektup ve yazılı notlar ile tehditler alıyordu. Karısı da çocuklar da haklı olarak endişelilerdi. Kadıncağız, “Bir hafta içinde bu ikinci oldu bey! Bunlar senin başına bir iş açacak, çoluğumuz çocuğumuz var, artık uğraşma şunlarla.” dedi ama Muhtar Seyithan’ın kimseden korkusu yoktu. Kendinden emin, “Ateş olsalar cürmü kadar yer yakarlar. Eşkıyadan korkup, istediklerini vereceğime, canımı veririm daha iyi!” Tüm bu tehdit mektuplarına rağmen devletinin yanında olmaktan bir an bile vazgeçmemiş, vatana ihanet etmeyi aklından bile geçirmemişti Seyithan Muhtar. Terör örgütünün bölgeye hâkim olmaması için canla başla çabalamaya devam ediyordu ve edecekti. Kimse onu bu yoldan döndüremezdi. *Çoluk, çocuk, büyük küçük herkes tarafından çok sevilen, çok sayılan bir köy adamıydı Muhtar Seyithan Özdemir. Bingöl İli Solhan İlçesi Kale Köyü köylüleri tarafından öyle çok seviliyordu ki, 1983 mahalli seçimlerinde ikna edilip köy muhtarı seçilmişti. O zamandan beri de görevini başarıyla yürütüyordu. Seviliyordu muhtar, çünkü neredeyse bütün hayatı o köyde geçmişti. O, köylüyü, köylü onu iyi tanıyor, çok güveniyordu. Yedi göbekten vatansever bir ailenin evladıydı Seyithan Muhtar. Daha beşikte bir bebekken anası Seyithan’a, vatan ve millet sevgisini anlatan türküler söyler, İstiklâl harbini ve Atatürk’ün mücadelelerini aşılayan, kahramanlık destanları anlatırdı. Yüreğinde öyle büyük bir vatan sevgisiyle büyümüştü ki Seyithan Muhtar, canını verir ama düşmana vatanını teslim etmezdi! İşte bu yönünü köylü de gayet iyi biliyordu. Son derece güvenilir bir insandı Seyithan Muhtar. On bir çocuklu kalabalık ailesini ticaretle geçindiriyor du gençliğinden beri. Onca yıl ticaretin içinde olup, bir insan temiz kalabilir miydi? Seyithan Muhtar kalırdı. Çünkü ticareti, gerçek bir mümin olan babasından öğrenmişti. Peygamber Efendimizin hadisi şeriflerini sık sık oğluna okur, ticaretin ancak dürüst yapılırsa helal olduğunu anlatırdı ona. Peygamber Efendimizin,“Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Kusurlu bir malı, kusurunu açıklamadan din kardeşine satması helal olmaz.” buyurduğu hadisi şerifini, dükkanıngirişine asmış, hiçbir şekilde ne kendi ne de çocuklarının boğazından haram lokma geçmesine izin vermemişti, babası gibi. Yine, Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi, “Bizi aldatan bizden değildir.” sözünü kendisine düstur edinmiş, kötü mal satıp para kazanacağına, aç kalıp, bir kuru ekmek yemeyi tercih ederek yaşamıştı. Evin bereketinin dürüstlükten geçtiğini gayet iyi biliyordu çünkü. Çok şükür, o güne kadar da hiç aç ve açık kalmamışlardı. Bir o kadar da hoşgörülü ve sabırlı bir insandı Muhtar Seyithan. Rabbimizin, “Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerin yanındadır.(Bakara Suresi, 153. Ayet) buyur duğu gibi Seyithan Muhtar da bir sabır taşıydı adeta. Çok zor bir dönemde muhtarlık yapmaya başlamıştı. Köyün sorunları büyüktü. Teröristlerin köylere musallat olması bölgede huzuru bozuyordu. Gençler işsizdi, yol ve sağlıkla ilgili çok ciddi problemler vardı. Üstüne üstlük, son birkaç yıl çok kurak geçmiş, topraklardan hasat toplayamaz olmuşlardı. Bütün bu sorunlara rağmen, muhtar yine de umudunu hiç kaybetmemiş ve köylüye sabretmesi için telkinlerde bulunmuştu. Sadece konuşmuyordu muhtar, canla başla çalışıyordu da. Bütün bu sorunları düzeltmek için çabalayan Muhtar Seyithan, kısa sürede İl ve İlçe Kurum amirleri tarafından sevilen sayılan birisi haline gelmişti. Vatandaşa yardım etmeyi kendine şiar edinmişti. Sadece kendi köyü de değil, diğer köylere de yardımcı olmaya çalışıyordu. O dönemde köylerinde ulaşım çok problemliydi. Bir minibüs bile yoktu. Acil durumda, ilçeye gitmek gerektiğinde, köylünün eli ayağı bağlıydı…Yollar kışın, kötü koşullar sebebiyle kapanıyor, yayan olarak ilçeye ulaşmak da imkânsız hale geliyordu. Bu sebeple, ilçe merkezinden istediği özel araç ile vatandaşın ulaşımını sağlıyor, onları hastaneye ya da sağlık ocağına kendi imkânlarıyla götürüp getiriyordu.Köylünün sağlık ihtiyacını karşılamak için sürekli olarak evi nin ecza dolabında ilaçlar bulunduruyordu. Köy halkı zaman zaman gelir, ondan ilaç isterdi, o da hiçbir ücret almadan verirdi. Yeter ki köylüsü iyi olsundu.Yaşlı nüfusu çoktu köyün. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ ün, “Mazide muktedirken, bütün kuvvetiyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin, istikbale güvenle bakmaya hakkı yoktur.” dediği gibi o da köyün yaşlılarına özel bir ihtimam ve özen gösteriyordu. Aynı zamanda gençlere de çok önem verirdi Muhtar Seyithan. Onlar, bu vatanın geleceğiydi çünkü. Köy kahvesinde her hafta toplantı yapar, her birinin ayrı ayrı sorunlarını dinler, çareler bulmaya çalışırdı. Köyün gençlerine ve çocuklarına sahip çıkılması ve değer verilmesi gerektiğini anlatırdı köylülere. Geleceğimizin teminatı olarak gördüğü çocuklara ve gençlere çeşitli hediyeler verir, meydanda sürekli onlara konuşmalaryapar, fikirlerini alırdı. Hatta en son bir kütüphane yapma sözü vermişti. Gerçekten de bunun görüşmelerini yapmış bir iki hafta içinde temelini atmayı planlıyordu. Kendi ailesine ve çocuklarına da çok düşkündü Seyithan Muhtar. Beşi erkek, altısı kız olmak üzere, on bir çocuğu vardı ve hepsinin eğitimine çok önem verir, onların okuması için elinden geleni yapardı. Cumhuriyet’in aydınlık yüzlü muhtarlarındandı o. Kız ve erkek çocuklarını birbirinden hiç ayırmaz, hepsine eşit muamele ederdi. Kız çocuklarını hor gören, onları evlattan saymayanlara iyi gözle bakmaz, kendi kızları başta olmak üzere, köydeki bütün kız çocuklarının, tıpkı erkek çocukları gibi, okula gidip, eğitim almasını teşvik ederdi. İnsanların fikirlerine saygı duyar, kendinden küçük ya da büyük fark etmeksizin herkesin fikrini ciddiye alır, sabırla ve samimiyetle dinlerdi. Bu hayatta herkesten bir şey öğrenileceğine inanırdı. Bütün bu güzel huylarıyla, hem kendi köyü hem de çevre köyler tarafından çok sevilen, parmakla gösterilen bir insandı Seyithan Özdemir ama ne yazık ki onun köylüyü kalkındıran fikirleri ve eylemleri, teröristlerin baskı ve eziyetlerinden kurtulmak için aldığı önlemler, örgütün canını sıkıyordu. Tehdit mektupları son dönemlerde iyice artmaya başlamıştı. Başlarda ciddiye almıyorlardı ama artık iş korkutucu bir noktaya gelmişti. Haftada iki üç defa yeni cam taktırıyorlardı.Bazı geceler, evin etrafında dolaşan birilerini fark ediyordu çocuklar. Her biri bir gece nöbet tutmaya başlamıştı, evi ateşe vermesinler diye… Çekilecek çile değildi bu. Hanımı ve çocukları, artık muhtarlığı bırakmasını istiyorlardı. Ondan habersiz, İlçe Kaymakamı ve Jandarma Komutanına haber salmışlar, koruma tedbiri istemişlerdi. Onlar da Muhtar Seyithan’la konuşup, köyden çıkması, belli bir zaman ilçede kalması ve köye gitmemesi için haber göndermişti fakat Seyithan Muhtar, köyünü ve köy halkını yalnız bırakacak adam değildi. Çelik gibi iradesiyle ve inatçı kişiliğiyle görevinin başında ve köylünün yanında oluyordu. Fakat herkes, Seyithan Muhtar kadar dirençli değildi elbette. Onun haberi olmadan, emrindeki birçok Güvenlik Korucusu gizliden istifa etmiş, silahlarını İlçe Jandarma Komutanına teslim etmişlerdi. Seyithan Muhtar, bunları öğrendikten sonra da yılmamış, tam tersi, onu daha da ateşlemişti bu duydukları. Terör örgütünün ayağını köyünden kesene kadar, tek başına da olsa onlarla uğraşmaya devam edecekti. Ta ki, 28 Mart 1992’ye kadar. O akşam, Muhtar Seyithan’ın halk için yaptığı icraatlarından rahatsız olan bir grup terörist, köye baskın yapmak üzere yola çıkmış, oraya doğru geliyorlardı; hedeflerinde Muhtar Seyithan Özdemir vardı. *Muhtar Seyithan ve ailesi, akşam yemeğini yemiş, çaylarını içiyorlardı.“Sevgili gençler, sizler bu köyün ve bu vatanın geleceğisiniz. Vatanını canından üstün tutan atalarınızın kanları var bu topraklarda… O şehitler ki, bizim bugün özgürce yaşamamıza vesile oldular. Sizler de onlar gibi, bu vatana okuyarak, araştırarak, çalışarak, cesaretle hizmet edin ki düşmanları buralardan ebediyen uzaklaştıralım!” Oğulları evde yoktu o akşam, ilçeye gitmişler, daha dönmemişlerdi. Muhtar, birkaç gün sonra temelinin atılacağı ve köyün gençlerine armağan edeceği kütüphanenin heyecanını taşıyordu. İzinleri almış, bağlantılarını yapmış, bütçeyi büyük ölçüde ayarlamıştı. Eksik kalanları da kendi kesesinden halledecekti. Yeter ki gençler okusun, vatana, millete faydalı evlatlar olarak yetişsindi, başka bir gayesi yoktu. Bir konuşma yazması gerekiyordu. Eline kâğıt, kalemi aldı ve şöyle yazdı. “Sevgili gençler, sizler bu köyün ve bu vatanın geleceğisiniz. Vatanını canından üstün tutan atalarınızın kanları var bu topraklarda… O şehitler ki, bizim bugün özgürce yaşamamıza vesile oldular. Sizler de onlar gibi, bu vatana okuyarak, araştırarak, çalışarak, cesaretle hizmet edin ki düşmanları buralardan ebediyen uzaklaştıralım!” Son cümleyi yazdığı sırada, evin kapısı çalınmaya başladı. Muhtar, “Hayırdır inşaallah, kim ki bu saatte.” deyip ayaklandı. Bu sırada hanımı içeriden yetişip, “Açma bey!” dedi. Seyithan Muhtar, “Olur mu hiç, belki bir ihtiyaç vardır.” deyip kapıya yöneldi. O anda dışarıdan bir kadın sesi duyuldu. Köylülerden birinin sesiydi bu, “Muhtar Emmi, kapıyı aç. Bana ilaç lazım!” diyordu. Muhtar, hemen endişeyle kapıyı açtı. Belli ki bir hasta vardı. “Hayırdır…” demesine fırsat kalmadan, teröristler içeri daldı. Silah zoruyla konuşturdukları kadını içeri doğru fırlatıp, muhtarı yakasından tutarak köy meydanına doğru sürüklemeye başladılar. Kadınlar çığlık çığlığa arkasından bağırırlarken, kahraman Muhtar Seyithan’a köy meydanının orta yerinde saatlerce işkence yaptılar! Bütün köy, teröristler tarafından çevrelenmişti. Kimse hareket edemiyordu korkusundan. Seyithan Muhtar, her türlü işkenceye maruz kalmasına rağmen, şehadetine kadar, hep karşısında, köyün meydanında asılı duran ve dalgalanan şanlı bayrağımıza bakıyordu. Bir yandan da nefesi kesilene kadar, her yumrukta, her darbede, İstiklâl Marşımızın şu dizlerini okuyordu; “Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal. Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal, Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal!” * Bu cennet vatanda, başı dik ve bütünlük içinde yaşamamızı, şehidimiz Muhtar Seyithan Özdemir gibi vatansever kahramanlara borçluyuz. Bağımsızlık için canını vermekten çekinmeyen şehitlerimizin fedakârlıkları, bu milletin kalbinde ve belleğinde ebediyen unutulmayacaktır. Aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad olsun.