Mithat DUNCA
1975-2018
Şehir: Eskişehir
Doğum Yılı: 21.03.1975
Şehadet Yeri ve Tarihi: Suriye, 17.03.2018
Görevi: Piyade Binbaşı

Mithat Komutan çok heyecanlıydı. Yavrusu Zeynep Naz’ı, Zeyno’sunu görmeye gidiyordu. Dokuz ay geçmişti Zeynep’in doğumunun üzerinden ve Mithat Komutan onu ilk kez görecekti. Kokusunu ilk kez içine çekecekti. Zeynep, dokuz aydır beşikte, Mithat Komutan ise dokuz aydır dağlardaydı. Kızına daha güzel bir vatan, daha güzel bir dünya bırakabilmek için düşmanlarla çarpışıyordu. Kuzusu huzur içinde, güvende büyüyebilsin diye tehlike çemberinin içinde dolaşıyordu. Sadece Zeynep de değil, bütün ana kuzuları rahat etsin diyeydi çabası. Zeynep’i görmeye giderken içi içine sığmasa da bir burukluk vardı yüreğinde. Zeynep’ini görecek, hasret giderecek ve yine bırakıp gitmek zorunda kalacaktı vatan müdafaasına… * Gerçekten de öyle olmuştu. Mithat Binbaşı, bunları hatırladığında, birliğinin penceresinden güneşin doğuşunu izliyordu. Zeynep’in doğumunun üzerinden kaç gündoğumu geçmişti kim bilir? O dokuz aylık bebek büyümüş, genç kız olmuştu… Büyümesini kaçırmıştı ama yetişkin oluşunu kaçırmak istemiyordu evladının. Son operasyonu olacaktı bu Mithat Binbaşının. O gün Afrin’e gidiyordu, vatanı savunmaya. Artık çok sevdiği mesleğinden emekli olmaya karar vermişti. 1999 yılında evlendiği günden beri eşiyle, kızıyla geçirdiği gün sayısı sayılıydı. Bundan sonra eşi ve kızının yanında olmak, kutsal görevini silah arkadaşlarına devretmek niyetindeydi. Öyle demişti eşine. İzmir’de küçük bir ev alacaklardı ama illa ki bahçeli bir ev. Çiçek büyütmek istiyordu Mithat Binbaşı artık. Yeterince acı, kan, ölüm görmüştü. Artık büyütmek, hayat vermek istiyordu.Afrin’den döndükten sonra emeklilik kâğıtlarını imzalayacak, bir daha yanlarından ayrılmamak üzere ailesinin yanına dönecekti. Önce güzel bir tatile gidecekler, sonra da mütevazı bir emeklilik hayatı sürdürecekti eşi ve kızıyla. Ne de olsa iki büyük sevdası vardı Binbaşı Mithat Dunca’nın, “Vatanı ve ailesi”. Şöyle demişti bir gün eşine, “Vatan sağ olmazsa ailem de kalmaz. Önce vatan!” Nüfus Müdürlüğüne göre bir ailesi vardı Mithat Binbaşının ama hakikatte tüm Türkiye ailesiydi. Bütün Türkiye’nin kardeşi, babası, evladıydı; onlar için savaşan, canını siper eden. 1989 yılında girdiği Askeri Lise ile başladığı vatan savunması, 2018 yılına kadar, tam yirmi dokuz yıl sürecekti. 2018 yılının 17 Mart’ında şehit düşüne kadar… O can verirken, tüm Türk Milleti’nin canından bir can kopacaktı… * Kime sorsanız şöyle tarif eder Mithat Binbaşıyı; sevecen, inatçı, hırslı ve kendine güvenen. Bir askerde olması gereken kişilik özellikleri daha çocukken göstermişti kendisini. İnsanları seven, onlara şefkatle yaklaşan bir çocuktu. İnsan sevgisi olmadan vatan sevgisi eksik kalır zaten. Vatanın sadece taşı, toprağı sevilmez. İnsanıyla, doğasıyla, deniziyle, dağıyla bir bütündür vatan. Munzur’un tepesinde uçan kartal, Aras’ın sularında yüzen alabalıktır. Dicle’nin kenarına ekilen karpuz, Trakya Ovası’nda biten ayçiçeğidir. Fakat insanı sevmekle başlar her şey. Mithat Binbaşı da insanı severek başladı vatanını sevmeye. Çok iyi harita okurdu. Operasyona gitmeden önce, gideceği bölgenin haritasını incelediğinde artık oranın zirveleri, mağaraları, kuytuları binbaşının zihnine yerleşirdi. Yıllardır orada yaşıyormuş gibi tanırdı coğrafyasını. Düşmanı da çok iyi tanırdı. Nasıl tuzak kurarlar, nerelerde pusu atarlar, nasıl ve ne zaman baskın yaparlar, hepsini bilirdi. Zihnine girerdi düşmanlarının ve daha onlar adım atamadan hamlelerini önlerdi. Tim komutanlığı yaparken askerleri çok güvenirlerdi ona. Kendilerini en doğru biçimde sevk ve idare edeceğini bilirler, emirlerinden, talimatlarından şüphe etmezlerdi. O da gözü gibi korurdu askerlerini. Hem komutanlık hem de ağabeylik ederdi onlara. İster dağ başında bir operasyonda olsunlar, ister çölde, yanlarında evden biri varmış gibi hissederdi askerleri. Yıllarca dur durak bilmeden savaştı milleti ve inancı için Mithat Komutan. Evinden, eşinden, memleketinden uzakta, vatanına adadı hayatını. Çoğu zaman yanında götüremezdi ailesini. Hem onların güvenliği, hem de kızının eğitimi için. Ailesi her zaman destekledi onu, ne büyük fedakârlıklarda bulunduğunu biliyorlardı. Bir yandan da akılları evin babasındaydı. Her gece onun için dua ediyorlar dı. Telefonda her sesini duyduklarında içlerini sevinç ve hüzün kaplıyordu. Özlemi, kaygıyı, korkuyu erken öğrenerek büyümüştü Zeynep. Erken büyümüştü o da diğer asker çocukları gibi. Mithat Binbaşı, dile kolay, on altı yıl dağlarda, beş yıl da Irak ve Suriye’de görev yapmıştı. Bizler sıcak yataklarımızda uyuyabilelim diye karda, kışta, çöl sıcağında savaşarak, mücadele ederek geçmişti ömrü. Her gün destan yazmıştı. Her gün hiç bilmediğimiz, hiç de bilemeyeceğimiz tehlikelere atılmıştı. Tanımadığı, yüzünü bile görmediği ama canından çok sevdiği insanlarının güvenliği için. Vatanı, vatan yapmak için! Sadece bedeniyle değil, düşünceleriyle de hizmet etmişti vatan savunmasına. Her bulduğu fırsatta çevresindekilere, sevdiklerine, tanıştıklarına, askerlerine vatan sevgisi aşılamıştı. Kendisi gibi yüzlerce yiğit yetiştirmişti. İki kutsalı vardı, bayrak ve kitap. Bin yıldır bizi yurdumuzdan söküp atmaya çalışanların, bize unutturmaya çalıştıkları iki kutsal değer… Biliyordu ki, yeni nesiller, bay rak ve kitaplarına sahip çıkar larsa, değil bin yıl, binlerce yıl uğraşsalar Türk’ü yurdundan sökemezdi kimse. Düğünlere gittiği zaman gelinle damada iki hediye verirdi bu yüzden, Türk Bayrağı ve Kur’anı Kerim, asıllarını, kim olduklarını asla unutmasınlar diye. * Emeklilik öncesi, son görev yeri Siirt’ti Binbaşı Mithat Dunca’nın. Görev yeri Siirt’ti ama belli olmazdı. Nerede bir operasyon var, nerede bir harekat var, Mithat Binbaşı ve can yoldaşları oraya çağrılırdı. O sırada, komando taburunda görev yapıyordu. Suriye’nin içlerine doğru yapılan Zeytin Dalı Harekatı da Mithat Binbaşı Siirt’te görevliyken başlamıştı. Harekat başlayalı bir hafta olmuştu ama Mithat Binbaşının birliği harekata çağırılmamıştı. Sabırsızlanıyordu, bir an önce gitmek, düşman daha yur dumuza girmeden onları alaşağı etmek istiyordu. “Operasyon başladı. Bir hafta oldu. Neden çağırmıyorlar? Ne işim var burada?” diyordu. Harekâtın ikinci haftası dört gözle beklediği haber gelmişti nihayet; birliğiyle birlikte Afrin’e gideceklerdi. Ailesi çok endişelenmişti Afrin haberini alınca. Mithat Binbaşı, “Afrin’de huzuru sağlayıp döneceğiz.” dese de Eşi Lütfiye Hanım, bu son görevden çok korkuyordu. Binbaşı göreve giderken havaalanına gitmezdi hiç, sevmezdi ayrılığı, bu şekilde vedalaşmayı. Ne olduysa bu sefer yolcu etti kocasını Siirt havaalanından Suriye’ye. Son kez uçağa biner ken gördü eşini, son fotoğraflarını orada çektirdiler…Operasyona giderken geri dönmemeyi pek düşünmezdi Mithat Binbaşı ama bu sefer küçük kardeşi Mustafa Dunca’ya telefon açıp, bir vasiyet bırakmak istemişti. Kardeşi kabul etmemişti bunu, “Sen döneceksin mutlaka.” diyerek ama Mithat Binbaşı dönemeyeceğini hissediyordu. Telefonunun notlar bölümüne kaydetti vasiyetini. Kardeşine de “Eğer bana bir şey olursa, mutlaka oradan al bu notu.” dedi. Vasiyetinde, kızı Zeynep Naz’ı ve eşini ona emanet ediyordu. Eşi ve kızının, birlikte planladıkları tatili, şehit düşmesi halinde ertelememelerini ve ailesi nereye isterse oraya defnedilmek istiyordu. Ancak gönlünden geçen yerin Vişnelik Hava Şehitliği veya 2015 yılında Hakkari, İkikayalar’da şehit düşen silah arkadaşı, can yoldaşı, komutanı Yarbay İhsan Ejder’in yanı başı, Ankara Cebeci Şehitliği olduğunu söylüyordu. “Kızıma da anlat…” diyordu, “Ben onlar gelecekte bu meselelerle uğraşmasınlar, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalsın diye can verdim, bilsin ve hakkını helal etsin.” Herkesten helallik istiyordu bir de. “Verilecek tazminatın bir kısmı ile sağlıkları el verirse, annem ve babamı Hacca gönderin.” diyordu. Borçlarını da unutmamıştı Mithat Binbaşı. Kime borcu varsa yazmış, ödenmesini istemişti. Şehitlik mertebesine ulaşmış dahi olsa ahirete kul hakkıyla gitmek istemiyordu. “Ha bir de…” diye ekliyor du, “Söyle, Es Es bu sene Süper Lig’e çıkarsa mezarımı ziyaret etsinler!” *Zeytin Dalı Harekatının elli yedinci günüydü. Türk ordusu her gün ilerliyor, yeni mevziler kazanıyor, düşmanı bozguna uğratıyordu. Afrin’e girmek artık an meselesiydi. Ancak yıllar boyunca nice hain pusudan, tuzaktan kurtulan, bir türlü durduramadıkları Piyade Binbaşı Mithat Dunca’yı, Afrin’e girmek üzerelerken, 17 Mart 2018 günü güdümlü bir tanksavar roketiyle durdurdular. Karşısına çıkmaya cesaret edemeyenler, bir kahramanı uzaktan devirdiler ve Binbaşı Mithat Dunca şehitlik mertebesine ulaştı. Aynı saldırıda, başına isabet eden bir şarapnelle yaralanan komutanı, doktorların tüm uyarısına rağmen cepheye döndü, “Mithat Binbaşının intikamını alacağım” diyerek ve aldı. Birkaç gün içinde Türk Ordusu huzuru sağlamış olarak döndü vatan toprağına. Eskişehir’de Reşadiye Camii’nde ikindi namazını müteakip namazı kılındı Mithat Binbaşının ve vasiyetine uygun olarak Vişnelik Hava Şehitliği’ne defnedildi. Odunpazarı Kaymakamlığı tarafından evinin önüne kurulan taziye çadırı doldu, doldu taştı günlerce. Eskişehirliler, şehidini sessizce, ağırbaşlı bir şekilde ama öfke ve keder yüklü kalpleriyle ebediyete uğurladılar.Mithat Binbaşı, şehadet şerbetini içmeden hemen önce,Afrin’de sabah saat 07.00’de güneşin doğumunu gösteren bir fotoğraf çekmişti. Eşi Lütfiye Hanım cenazeden sonra bu fotoğrafa bakarken şöyle söyledi; “Meğer Afrin’in kurtuluşu için doğmuş o güneş, Mithat’ım batarken…” Lütfiye Hanım ve kızı Zeynep Naz’ın içlerine su serper mi, bilemeyiz ama o güneş Mithat Binbaşı ve nice kahramanlar sayesinde her gün ışıldıyor, yolumuzu aydınlatıyor. Bir güneş battı ama Mithat Binbaşının izinden giden binlerce güneş bizi ısıtıyor, bu vatanın düşmanlarını ise kavuruyor. Ruhun şad, mekânın cennet olsun Mithat Binbaşım.