Burak TATAR
1995-2018
Şehir: Erzurum
Doğum Yılı: 02.01.1995
Şehadet Yeri ve Tarihi: Suriye, 01.04.2018
Görevi: Sağlık Memuru

İlkokul beşe giden Burak, o gün çok heyecanlıydı. Çanakkale Zaferini anma etkinliklerinde bir piyeste oynayacak, İsmail Çavuş isimli bir askeri canlandıracaktı. O kadar hevesliydi ki, kostümünü bir haftadır üzerinden çıkarmıyor, birkaç satırlık repliğini, bütün gün, defalarca tekrar ediyordu babasına ve annesine. Piyeste, İsmail Çavuş, vatanı için savaşırken, şehadet şerbetinden tadıyordu ve şehadetinden az önce söylediği son sözleri; “Vatanım, sana canım feda.” oluyordu. Burak, sevdiklerini, ailesini, evlatlarını belki de bir daha göremeyeceğini bile bile savaşa giden ve vatanını, bayrağını, ezanını savunan fedakâr şehitlerimizden çok etkilenmişti… Onların emanetine sahip çıkmaya, ecdadımızın kanlarıyla sulanan bu toprakları son nefesine kadar korumaya ant içmişti o gün. Tıpkı İsmail Çavuş gibi. O temsilin üzerinden yıllar geçmişti ama oğlunun o günkü heyecanını sanki dün gibi hatırlıyordu Yahya Bey. Burak, bu süre zarfında, kocaman bir delikanlı olmuş, gerçekten de çocukken kendi kendine söz verdiği her şeyi, bir bir yerine getirmiş, iyi bir sağlık personeli olup gönüllü olarak vatan hizmetinde görev almaya başlamıştı. Son olarak, Fırat Kalkanı Operasyonunda, gönüllü sağlık personeli olarak bulunmuş ve büyük başarılara imza atıp, bir kaç gün önce, sağ salim baba ocağına dönmüştü. Ailesi onun gelişiyle bayram etmiş, büyük bir coşkuyla karşılamışlardı evlatlarını. Vatanı savunan askerlerimizin yanında korkusuzca yer alan ve hayatını tehlikeye atarak, yaralı askerlerimizin tedavilerini yapan kahraman oğullarıyla gurur duyuyorlardı.Burak, geldiğinden beri biraz durgundu. Fazla konuşmuyor, sadece uzun uzun düşünüyor, sohbetlere pek katılmıyordu. Annesi ve babası, bu durumunun farkındaydı ama üzerine varmıyorlardı. Kolay değildi, kaç zamandır cephede, büyük bir mücadelenin ortasındaydı. Kim bilir neler yaşamış, nasıl zor zamanlar geçirmişti Suriye’de. Birkaç kere sormaya kalkmışlardı ama hiçbir şey anlatmamıştı oğulları. Zaten oldum olası, sızlanmayı sevmezdi. Hele gönül verdiği mesleğiyle ilgili, en ufacık bir sıkıntısını bile dile getirmezdi. Haline, her zaman şükreder, sabırlı ve aceleci davranmadan, hareket eder di. Bütün kararlarını da üzerine uzun uzun düşünerek verirdi zaten. Mesleğini de böyle seçmişti Burak. Dolayısıyla, verdiği kararın arkasında durup, görevinin zorluklarını da yürekten kabulleniyordu. Önceleri, Burak’ın, Suriye’ye gitmesini hiç istememişlerdi Yahya Bey de eşi de. Vazgeçmesi için ikna etmeye çalışmışlar dı ama Burak yiğit bir çocuktu,Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmaz, kendini, gözünü bile kırpmadan, en zorlu görevlerin içine atardı. Eskiden beri böyleydi. Hatta bir defasında, Erzurum’da yakın bir köyde, kaza olmuştu. Buzda kayan araba devrilmiş, içinde biri sıkışmıştı. Burak on altı yaşındaydı o vakitler. Arabanın patlama riski vardı. Yardım gelmesi beklenirken, Burak daha fazla duramamış, “Ne olacaksa olsun. Ya Allah bismillah!” diyerek içerideki kazazedeyi çıkarmıştı arabadan. Sağlık Meslek Lisesinde okuduğu için de ilk müdahalesini yapmış ve adamın hayatının kurtulmasına vesile olmuştu. Öyle yürekli bir çocuktu Burak. Vatanına, milletine ve ailesine her zaman faydalı işler yapmak istiyordu. İlk ve orta öğrenimini Erzurum’da tamamladıktan sonra, Sağlık Meslek Lisesine gitmek istemişti bu yüzden. Sağlık ordusunun bir neferi olup, devletinin ona ihtiyaç duyduğu her yerde canla başla çalışmak ve memleketine yararlı olabilmek tek gayesiydi. Bu amaçla, Sağlık Meslek Lisesini bitirdikten sonra, KPSS’yi de yüksek bir puanla kazanmış, hemen göreve başlamıştı. İlk olarak Erzurum ili Narman ilçesinde, 112 Acil Sağlık İstasyonu’nda, İstasyon Sorumlusu olmuş, tam üç yıl burada görev yaparak, bütün zorluklara göğüs gerip, yılmadan çalışmıştı. 2016 yılına gelindiğinde ise hayalindeki, Ulusal Medikal Kurtarma Ekibine (UMKE) katılmıştı. UMKE’de alacağı görevden dolayı çok mutlu olmuştu. Çok seviyordu mesleğini. Zaten sevmeden yapılacak iş değildi sağlık personeli olmak. İnsan sağlığı ve hayatı için çalışıyor, birçok insanın sorumluluğunu taşıyordu sırtında. Bu bilinçle, 2016 yılında Erzurum Sağlık Meslek Yüksek Okulu’nu bitirdikten sonra gönüllü olarak Hendek Operasyonlarına katılmıştı. Nusaybin’e gidecekti. Ailesine bu haberi sevinçle verdiğinde, babası Yahya Bey, ne diyeceğini bilememişti.Oğlu adına sevinmişti elbet, en büyük hayallerinden birini daha gerçekleştiriyordu ne de olsa ama biricik oğlundan ayrılacak olmak onu derinden sarsmıştı.Baba oğul çok bağlılardı birbirlerine; arkadaş gibilerdi. Babasının her sıkıntısında yanında olmaya çalışır, desteğini hiç esirgemezdi Burak. Ailesi onun için çok kıymetliydi. Kendisini yetiştiren, okuması için ellerinden gelen çabayı gösteren anne ve babasına karşı her zaman çok saygılı ve özenli davranırdı. Ailesine karşı olan bütün görevlerini istisnasız yerine getirir, onları kıracak, üzecek hiçbir davranışta bulunmazdı. Hayattaki en büyük arzusu, anne ve babasının kendisiyle gurur duymasını sağlamaktı çünkü… Çok cömert biriydi. Gerek ailesinin gerekse arkadaşlarının ihtiyaçlarına karşı son derece duyarlıydı. Hatta hiç tanımadığı insanlara bile, maddi manevi, yapabileceği her türlü yardımı yapardı.“Uhud Dağı kadar altınım olsa borcum için ayıracaklarım hariç ̧ ondan yanımda bir miktar bulunduğu halde üzerimden üç gece bile geçmemesi beni sevindirir.” buyuran Peygamber Efendimiz gibi, elindekileri Allah rızası için harcamayı kendine görev edinmişti. Burak başta ailesi olmak üzere, hiç kimseye kötü davranmaz, herkese sevgi, hoşgörü ve şefkatle yaklaşırdı. İnsan sevgisi çok büyüktü. Yüce Allah’ın, insanların birbirlerini sevmelerini ve birbirlerine karşı merhametli olmalarını buyurduğu gibi, Burak da daha çocukluğundan itibaren, herkese karşı, merhamet ve vicdan duygusuyla yaklaşırdı. Peygamber Efendimizin, “Birbirinize sırt çevirmeyin. Birbirinizle çekişmeyin. Kardeş olun ey Allah’ın kulları!” sözünü kendisine rehber edinmiş, bu yüzden, insana faydalı olabilecek bir meslek seçmişti.* Burak ve Yahya Bey, sofraya oturmuşlardı. Burak’ın annesi, görevden dönen oğlunun en sevdiği yemekleri yapmış, büyük bir özenle hazırlanmıştı. Akrabalar da gelecekti biraz sonra, her kes, Fırat Kalkanı kahramanını tebrik için gelmek, ona teşekkür etmek istiyordu. Ordumuzun ve sağlık çalışanlarımızın orada yaptıkları görev büyüktü. Başka bir ülkede, canlarını feda ederek, vatan için hizmet ediyorlardı. Burak, yemek boyunca dalgındı. Bu sırada babası Yahya Bey, oğlunun sevineceğini bildiğinden, Erzurum’un meşhur yemeği, şalgam dolmasını getirmeye, mutfağa gitti. Annesi, oğlunun pek bir şey yemediğini fark etmiş, endişeli, “Oğlum, niye hiç yemiyor sun. Hasta mısın yoksa?” diye sormuştu. Burak “İyiyim anacığım, bir şeyim yok. Merak etme.” demişti yumuşacık sesiyle, sonra eklemişti, “Sana bir diyeceğim var ama aramızda tamam mı?” Annesi meraklı, “Aramızda tabii. Söyle kuzum.” deyip, dikkatle dinlemeye başlamıştı oğlunu. Burak “Anne.” dedi “Ben, yakında şehit olacağım.” Kadıncağız, bu sözün üstüne ne diyeceğini bilemedi, “Ne diyorsun oğlum?” diyecek oldu ama Burak araya girdi; “Dinle.” dedi.“Son zamanlarda sık sık bir rüya görüyorum. Hani şu, ilkokulda oynadığımız piyesteki, İsmail Çavuş var ya. O giriyor rüyalarıma. Bana ‘yerimi hazırladığını, yakında buluşacağımızı’ söylüyor.” Annesi bunu duyunca ağlamaya başladı içli içli. Oğlunu kaybetmek istemiyordu. Burak annesinin gözünün yaşını siler ken “Ağlama, ağla diye anlatmadım. Keşke Allah nasip etsede o makama ulaşsam.” dedi sonra ekledi, “Şimdi bana bir söz vermeni istiyorum. Ben şehadete erice, arabamı mutlaka Mehmetçik vakfına bağışlayın.” dedi. “Yoksa gözüm arkada gider.” Annesi gözünün yaşlarını silmeye çalışırken, başını salladı “Tamam” der gibi. Bu sırada babası geldi. Karısının ağladığını fark etti ama bir şey sormadı, yerine otururken, Burak annesine göz kırptı, “Sakın söyleme.”der gibi. Yahya Bey, ancak birkaç ay sonra, oğlunun şehadetinde öğrenecekti, ana ve oğul arasındaki bu sırrı… * Birkaç gün sonra, Burak, babasına Çanakkale Şehitliğine gitmek istediğini söyledi. Yahya Bey oğlunun, çocukluğundan beri Çanakkale Zaferine olan ilgisini gayet iyi biliyordu. İtiraz etmeyerek gönderdi onu Çanakkale’ye. Burak şehitliğe gittiğinde, sanki evinde hissetti kendisini. Bu vatan için canını feda eden yiğitlerin yattığı o toprakları dualar ederek, büyük bir manevi coşkuyla dolaştı. Dinine, vatanına, namusuna, bayrağına, istiklaline, kastedenlere karşı kan dökerek yazılmış Çanakkale Destanı’nı iliklerine kadar hissetti. O sırada tuhaf bir şey oldu. Bir mezar taşının üzerinde, rüyasına gelen İsmail Çavuş’un resmini gördü Burak. Gözlerine inanamadı önce, tekrar tekrar baktı mezar taşındaki resme. Gördüğü, İsmail Çavuş’tu gerçekten. O an emin olmuştu Burak, kendisi de yakında, orada yatanlar gibi bu vatan için can vermeye gidecekti… Eğildi, şehidin toprağından bir avuç alıp, kokladı. Burcu burcu vatan kokuyordu. * Burak, Çanakkale’den geri döndüğünde, cebinden bir kese çıkartıp, annesinin önüne bıraktı. Annesi, “O ne anneciğim?” diye sordu. “Çanakkale’de bir şehit kabrinden aldım” dedi. Keseyi açtı. Gerçekten içinde bir avuç toprak vardı. Burak, “Ben şehit olunca, bu toprağı üzerime serpeceksiniz. Bu benim size vasiyetimdir.” dedi. Annesi bir şey diyecek oldu ama Burak onu konuşturmadı. Tam da o günlerde, Zeytin Dalı Harekatı başlamıştı. Burak, ailesinden habersiz, ismini gönüllü listesine yazdırmıştı. O sıralarda babası da rahatsızlanmış, ameliyata karar verilmişti. Burak’ın gideceğini duyunca Yahya Amca, “Ben hastayım oğlum, beni bırakıp gitme.” demişti. Burak ise “Babacığım… Oradaki asker ve polislerin ailesi yok mu? Ben onların yaralarını sarmak istiyorum, vatanıma böyle hizmet etmek istiyorum. Vatanıma canım feda!” diyerek yanıtlamıştı onu ve bu konuda izin istemişti babasından. Yahya Bey yutkunmuş, susmuştu… Haklıydı oğlu. Kurtuluş Savaşı’nda, Çanakkale’de, Bedir’de can verenler, ailelerini bahane edip gitmeselerdi cepheye, bu vatanın hali nice olurdu? Burak da gidecekti onlar gibi, gerekirse canını da kanını da vatan uğruna vermeye… Nihayetinde, babasını hasta yatağında koyup, helallik alıp, “Zeytin toplamaya gidiyorum.” diyerek harekata katılmak üzere gitmişti Burak. * Zeytin Dalı Harekatında da tıpkı Hendek ve Fırat Kalkanında olduğu gibi, çok tehlikeli görevlerde yer almış ve büyük başarılara imza atmıştı Burak. Birçok askerin hayatını kurtar mış ve var gücüyle çalışmıştı. Memlekete dönüşüne bir gün kala, 1 Nisan 2018’de, yine askeri araçla, çatışma sonrası yaralanan bir askere müdahaleye gitmek üzere yola çıkmışlardı. Yaralıya müdahale edecekler, sonra geri döneceklerdi. Çok tehlikeli bir bölgeydi gittikleri yer, geri dönüşleri oldukça zor olacaktı ama Burak, her şeye hazırlıklıydı. Nitekim, olay yerine yaklaştıklarında, yola döşenen el yapımı patlayıcının infilak etmesi sonucu Burak, şehadet şerbetinden tatmıştı. Annesi ve babası, oğullarının cenazesinden sonra, Burak’ın Çanakkale’deki şehitler otağından getirdiği bir avuç toprağı, kabrine döküp, oğullarının vasiyetini yerine getir diler ve sağlığında, gözü gibi baktığı, harçlıklarından biriktirerek aldığı arabasını, yine onun vasiyeti üzerine Mehmetçik Vakfına bağışladılar. Şehit Paramedik Burak Tatar gibi, canı pahasına, kor kusuzca vatana hizmet eden yiğitler sayesinde, milletimiz, bu topraklarda ilelebet özgür ce yaşamaya devam edecek tir. Tıpkı Çanakkale destanını yazan ecdadımız gibi, gözünü hiçbir şeyden sakınmayarak, istiklalimizi koruyan şehitlerimize Allah’tan rahmet, milletimize ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz.