29 Nisan Cuma günü, Emekli Astsubay Mehmet Ali Beyin evinde, her zamanki gibi bir akşam vakti. Az önce eşi Sevim Hanım ile beraber sofradan kalkmışlar. Fazla yiyemiyorlar bu aralar. Yüzbaşı olan oğulları Alper, Nusaybin’e geçici hizmete gittiğinden beri boğazlarından pek bir şey geçmiyor. İlaç aldıkları için, mecburen bir iki lokma atıştırıyorlar karı koca. Oğullarının yokluğunda, en büyük moralleri torunları. Onlar da uzakta, Konya’da annelerinin yanındalar. Gelinleri Elif, öğretmen. Yüzbaşı Alper, Nusaybin’deki görevi bitince onları da aldıracak yanına kısmetse… Torunlarıyla görüntülü konuşmuşlar az evvel. Asker olan oğullarından ise henüz haber yok, “Birazdan arar, hiç ihmal etmez” diye düşünürler- ken telefon çalıyor sahiden.Mehmet Ali Bey açıyor hemen telefonu. Alper Yüzbaşı aceleyle,“Babacığım vaktim yok, çok kısa konuşacağım” diyor. İki dakika ya sürüyor ya sürmüyor konuşmaları. “Senden bir istirhamım olacak.” diyor, “Bana dua eder misin?” Babası, “Oğlum o nasıl söz, dualarımız her saniye seninle.” diyecek oluyor fakat Yüzbaşı Alper kesiyor babasının sözünü “Biliyorum babacığım. Fakat bu sefer şehadet şerbetinden içeyim diye dua etmeni istiyorum.” O an Mehmet Ali Beyin tüm bedeni baştan aşağı titriyor. Allah’a ve Resulüne imanları tam ve teslimiyette hiç şüpheleri olmamasına rağmen, bir babanın evladına bu duayı edebilmesi ne kadar zor diye düşünüyor ama sonra şöyle dua ediyor onun için; “Oğlum, Allah gönlünün muradını versin.” Alper Yüzbaşı huşuyla gülümsüyor, “Allah senden razı olsun babacığım” diyor ve telefonu kapatıyor. Son konuşmaları bu oluyor.*Alper Yüzbaşı, namazını kıldıktan sonra karısını ve kızlarını da arıyor. Gözüne uyku girmiyor bir türlü. Aklında hep karısı Elif’in ve kızlarının yüzü… Dayanamayıp arıyor, kızlarının o saatte uyuduğunu bile bile… Konuşmasa bile yüzlerini görmek dahi yeter ona… Eşi Elif, kocasının yüzünü görür görmez onda bir farklılık olduğunu anlıyor ama bir şey sormuyor, dediğini yapıyor… Önce altı aylık kızları Almina’nın beşiğine yaklaştırıyor kamerayı. Alper Yüzbaşının hasretten gözleri doluyor. Bir melek gibi uyuyor beşiğinde güzel yavrusu. Özlem içini yakıyor. Okullar bir tatil olsun, alacak onları yanına, kararlı. İnce ince hesaplamış her şeyi. On altı ay sonra, Almina yürümeye başladığında artık yan yana olacaklar inşaallah. Büyük kızı Ilgın’ın büyümesini göremedi ama Almina’nın büyümesini kaçırmayacak… Elif Öğretmen, sonra kamerayı Ilgın’ın odasına götürüyor. Babasının ilk göz ağrısı, oyuncaklarının arasında uyuyor. Gökten inmiş bir melek o da… Hayran hayran seyrediyor bu güzelliği, bir an nefesini tutarak. Ilgın’ın kolunun altında babasının gitmeden önce ona aldığı ve her gece bıkmadan okutturduğu Kurşun Asker kitabı duruyor. Elif “Onsuz uyumuyor.” diyor, “Her akşam okuyor kardeşine, senin gibi.” Alper Yüzbaşı, kitabın son cümlesini söylüyor, sanki kızının yanındaymış da ona okur gibi “Kurşun Asker yanmış, kül olmuş ama kalbi sonsuza kadar yaşamış…”Elif gülümsüyor. “Az kaldı, yakında doppiğinin ve totiğinin yanlarında anlatacaksın masallarını.” Alper Yüzbaşının gözünden bir damla yaş akıyor, “İnşaallah” diyebiliyor. Kızlarına hep öyle sesleniyor “Doppiğim ve totiğim” diye… Ilgın kızıyor babasına, büyüyor ya artık, hoşuna gitmiyor. “Deme öyle.” diyor. Lakin şimdi, babası uzaklarda, görevdeyken, öyle demesini bile özlüyor. Annesine diyor ki, “Babam gelsin, hiç kızmayacağım artık ona.” Alper Yüzbaşı, gözyaşlarına hakim olmaya çalışarak “Öp benim için kızlarımı” diyor. Elif, eğilip yavaşça öpüyor onları. Sonra kocasına, “Sen nasılsın?” diye soruyor. Alper Yüzbaşı, “İyiyim… Beni merak etme. Yakında buluşacağız.” diyor. Elif, buruk gülümsüyor… Dikkat etmesini söylüyor, bir de onunla gurur duyduklarını. Bütün ülke gurur duyuyor Yüzbaşı Alper’le. Herkes onu konuşuyor. Nusaybin’de, bir okulda, şanlı Türk Bayrağını indirme cüretinde bulunan teröristlerle nasıl da canla başla çatıştığını, yanında bir askeriyle birlikte oradaki büyük bir caminin minarelerine çıkıp, ay yıldızlı bayrağı üç kez öpüp başının üstüne koyarak Türk Bayrağını gururla nasıl astığını, bütün gazeteler, televizyonlar anlatıyor… Yüzbaşı Alper “Görevimizi yaptık,” diyor sonra gözlerinde bulutlarla ekliyor, “ama daha bitmedi…” Bu sırada görev onu çağırıyor. Kahramanca çarpışacağı son görevi olduğunu bilmiyor henüz. Canından çok sevdiği karısı, Elif’i ona “Allah’a emanet ol.” diyor. Kapatıyorlar kamerayı… * Alper Yüzbaşı, askerlerinin yanına gidiyor görevden önce. Onlara moral veriyor. Bu görevin de başarıyla üstesinden gelecekler. Askerleri ona çok güveniyor. Baba diye hitap ediyorlar. Her ay mutlaka maaşının bir kısmıyla ihtiyacı olan erlere yardım ediyor, maneviyatı ve minnet duygusu çok güçlü Alper Yüzbaşının… En büyük minneti de devletine. Sırf ona külfet olmamak için karavanadan bile yemek yemiyor. Kendi maaşıyla alıyor yiyeceğini. Bir defasında bir askeri gelip, “Komutanım, siz de yeseniz. Sizsiz boğazımızdan geçmiyor.” deyince Alper Yüzbaşı, şefkatle gülümsüyor askerine, “Bu yemek sizin hakkınız. Siz bir kaşık fazla yiyin, o zaman mutlu olurum ben.” diyor. Babasıyla ne zaman konuşsa Mehmetçikler için, “Onlar Allah’ın bize emaneti. Biz o emanetleri korumakla görevliyiz.” diyecek kadar bağlı her birine. Hem bir baba hem de öğretmen oluyor onlara ama kendisi de öğrenmekten hiç vazgeçmiyor. Dört yabancı dil biliyor, hâlâ da başka diller öğreniyor aralarda. Mesai yoğunluğu sebebiyle, yüksek lisansını tamamlayamamış. İlk fırsatta onu da tamamlayacak inşaallah. Elektrik kesilse mum ışığında kitap okuyor, soru çözüyor. Son zamanlarda bir de hat sanatı öğreniyor; defalarca hatim ettiği Kur’an-ı Kerîm’i el yazısıyla yazabilmek için… Hattat, yazdığı bir harfe nasıl saatlerini verirse, Alper Yüzbaşı da vatanı korumak için ömrünü veriyor hiç düşünmeden. İkisi de sabır işi çünkü; “Bin kere ölüp, bin kere dirilmek gibi…” diyor hep. Son yazdığı ayet masasının üzerinde duruyor hâlâ; “Allah yolunda canlarını feda edenler için “ölüler” demeyin. Bilakis, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.” (Bakara Suresi, 154. Ayet)Küçüklüğünden beri, bir an önce büyüyüp, babası gibi bir asker olup, vatanı korumak istiyor Alper. Vatanını savunmaya karar verip askerliği meslek olarak seçtiğinde babası gurur duyuyor oğluyla. Emekli Astsubay Mehmet Ali Bey, Amasya’dan Alper’i görev yerine uğurlarken, yüreğinde oğullarına vatan sevgisini aşılayabildiği için gururlu. Eşi Sevim Hanım da öyle… Mehmet Ali Bey ile Sevim Hanım, bir akşam oturmuş, televizyon izliyorlar. Bir yiğidimizin şehadet haberi veriliyor o anda. Mehmet Ali Bey, bir anda eşine dönüyor. “Sevim Hanım, biliyor musun, bizim oğlumuz da şehit olacak.” deyiveriyor. Mehmet Ali Bey, “Delirdim herhalde, nasıl böyle bir şey söyleyebildim.” diye düşünüyor laf ağzından çıkar çıkmaz. Bu, bir anneye söylenecek en son söz olsa gerek ama çıkıyor işte ağzından sözler. Sevim Hanım ise bu sözleri metanetle karşılayarak, “Biliyorum.” diyor sakince, “Rabbim rüyada bana gösterdi…” Gerçekten de oğulları Alper, bu konuşmadan tam altı gün sonra, şehadet şerbetini içiyor.*Bu sırada Yüzbaşı Alper’in komuta ettiği birlik, karargâhtan Nusaybin’e varıyor. Çıt çıkmıyor. Sokaklar bomboş, hayat durmuş adeta. Askerimizin amacı, her zamanki gibi burayı da teröristlerden temizlemek. Vatan toprağını hep olduğu gibi şevkle savunmak. Fakat o sırada düşman pusu kurmuş, fırsat kolluyor, Alper Yüzbaşı ve askerlerinin bayrağımızı dalgalandırdıkları günün intikamını alabilmek için… Alper Yüzbaşı, kendinden emin, korkusuzca aracından inip, terör örgütü üyelerinin konuşlandığı bir binaya doğru hamle yapmışken, teröristler bekledikleri fırsatı yakalıyor ve “Ateş!” diye bağırıyor içlerinden biri… Adeta cehennemin en dibinden gelen bu ses, boş sokakta yankılanırken çatışma başlıyor. Sesler birbirine karışıyor. Ortalık yangın yerine dönüyor. O sırada bir teröristin silahından çıkan kurşun, kimse ne olduğunu anlayamadan Yüzbaşı Alper’e isabet ediyor, komutan yere düşüyor. Çatışma devam ederken komandoların gözü de aklı da yaralanan komutanlarında… Kahraman Yüzbaşı Alper, “Durmayın evlatlarım! Sakın durmayın! Ateşe devam!” diye bağırıyor aslanlarına. Aslanlar, devam ediyor çatışmaya! Alper Yüzbaşının, gözlerini sonsuzluğa kapatmadan önce yüzünde mütevekkil bir ifade, yüreğinde ise çocuklarına ve ailesine duyduğu özlem var… Kelime-i şehadet getirmeden önceki son sözleri “Almina,Ilgın ve Elif” oluyor. Belki Ilgın gibi, Almina’nın da büyüdüğünü göremeyecek ama kızlarının ve bütün memleket çocuklarının vatan topraklarında özgürce büyüyeceklerinden kanının son damlasına kadar emin bir şekilde, şehadet şerbetinden içiyor. * Cenaze günü Ilgın, babasının göz bebeği, ciğer paresi o küçük kız, Yüzbaşı Alper Kalem’in tabutunun başında dimdik duruyor. Yüzünde acıdan çok, vatanı için canını feda eden bir babaya sahip olmanın onuru var. Annesi ve altı aylık kardeşi ile beraber onu sonsuzluğa uğurlarken biliyor ki babasının kurşundan kalbi, tıpkı her gece uyumadan önce kızlarına okuduğu o masaldaki gibi, yattığı yerde sonsuza dek, nur içinde ışık saçmaya, parlamaya devam edecek… * Şehit Piyade Yüzbaşı Alper Kalem gibi nice kahraman Türk askeri, bu vatanı korumak uğruna canlarını ortaya koydu. Onlar sayesinde bugün bu millet, dimdik ayakta ve özgürce yaşamaktadır. Korkusuzca vatanını savunan tüm şehitlerimiz için Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyoruz. Şehadet şerbetinden içen tüm şehitlerimizin ruhları şad, mekanları cennet olsun…